1 Kasım’ı Thomas Hobbes’un Perspektifinden Okumak

koalisyon

Ünlü İngiliz düşünürü Thomas Hobbes’un İspanyol Kraliyet Donanması’nın İngiltere’yi istila etmek üzere yelken açtığı sırada kendisine hamile olan annesinin korku ve heyecana kapılması neticesinde 7 aylık doğduğu rivayet edilir. Bebekliğinde Şeytan’ın bacağını güç bela kıran Hobbes’un, yetişkinlik yılları da kanlı İngiliz İç Savaşı’na şahitlik etmiştir. Hayatını belirsizlik ve kaotik olayların belirlediği Hobbes “Korku ve ben ikiz kardeşleriz” der.
Hobbes’un yaşadıklarının onun genel olarak insan yaşamına özel olarak da siyasal yaşama bakışını etkilediğini söyleyebiliriz. Ona göre insan yaşamına yön veren şey erdemli bir hayat arayışı olmayıp, yalın hayatta kalma çabasıdır. İnsanı harekete geçiren dürtü “ölüm korkusu” “hayatta kalma” içgüdüsüdür. İnsan, hayata zarar verecek şeylerden kaçınma, hayatı sürdürecek, kalitesini yükseltecek şeyleri arzulama eğilimindedir. Ona göre, mutluluk da insanın tehlikelerden uzak, konforlara sürekli olarak yakın kalabilmesidir.
Hobbes’a göre, hayat kalitelerini yükseltmek isteyen insanların aynı şeyleri arzulamaları neticesinde çatışmaları kaçınılmazdır. Bu çatışma hali ise insanı ulaşmaya çalıştığı mutluluktan alıkoyacaktır. Esasen, devletin henüz ortaya çıkmadığı bir durum olarak tahayyül ettiği doğa durumunda bireyler aynı şeyleri arzulamaları neticesine sürekli bir çatışma halinde olacaktır. Hobbes, doğa durumunu bir “savaş durumu” olarak niteler. Doğa durumunda hayat “kısa, kaba ve vahşetle doludur.” Eğer insanlar “hayatta kalma içgüdüsü” tarafından harekete geçiriliyorsa, sahip oldukları “akıl” sayesinde de bu arzu edilmez durumdan çıkışın yolunu bulacaktır.
Hobbes’a göre, akıl insanlara hayata zarar verecek şeylerden uzak durmayı, birbirlerinin canına ve malına kastetmemeyi öğütler. Bireyler akıl sayesinde diledikleri gibi şiddet kullanma hakkından karşılıklı olarak feragat etmeleri gerektiğini anlarlar. Hobbes’a göre, yine akıl insanlara, bireyler arasındaki bu anlaşmayı garanti edecek ve düzeni sağlayacak bir “Egemen” gücün olması gerektiğini söyleyecektir. Bu Egemen, devletin kendisidir. Egemen, bireylerin kendi aralarında yaptıkları anlaşmayla sınırlanmayacaktır. Zafiyete düşmemesi için bütün güçler “Egemen”de toplanacak, onun gücünü azaltacak herhangi bir kısıtlama olmayacaktır. Hobbes, böylesine güçlü bir iktidarı temsil eden egemeni Eski Ahit’teki deniz canavarından esinlenerek Leviathan olarak adlandırır. Nitekim, bu fikirlerini ortaya koyduğu eserinin adı da Leviathan (1651)’dır. Bu fikirlerinde görüleceği üzere, Hobbes bireyin can ve mal güvenliğini sağlamak üzere iktidarı sınırlanmamış bir egemen yaratmıştır. Hobbes’a bireyin özgürlüğünü, hayatını ve mülkiyetini başka bireylerden gelecek tehditlere karşı korurken devletten gelecek tehditlere karşı korumasız bıraktığı eleştirisi yapılmıştır. Bir başka İngiliz düşünürü John Locke’a göre Hobbes bireyi doğa halinde tilkilerden, çakallardan gelecek tehditlere karşı korurken, toplum halinde aslanlardan, yani devletten, gelecek tehditlere karşı korumasız bırakmıştır. Farklı bir ifadeyle, Hobbes bireyin özgürlüğünü güvenlik arayışına feda etmiştir.
Kanımca, 1 Kasım genel seçim sonuçlarını anlamakta Hobbes’un bu bakış açısı oldukça aydınlatıcıdır. Bilindiği gibi bundan yaklaşık 5 ay önce gerçekleşen seçimler sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) parlamentoda çoğunluğunu kaybetmişti. Ülkede henüz bir hükümet kurulamamışken, Suruç’ta IŞİD’in terör saldırısı ve buna PKK’nın iki polisi şehit ederek cevap vermesi neticesinde ülke bir şiddet sarmalına sürüklendi. Bu şiddet sarmalında devlet PKK’nın üzerine 90lı yılları da hatırlatır biçimde tüm gücüyle giderken PKK da terör eylemleri ile yüzlerce güvenlik görevlisini şehit etti ve bölgeyi istikrarsızlaştırdı. Tüm bunların üzerine 10 Ekim’de 105 vatandaşımızın hayatını elinden alan IŞİD saldırısı geldi. Tüm Türkiye yaklaşık 4 aylık bir süre içerisinde adeta bir cinnet halinden geçti.
İşte, Türkiye’nin bu koşullar altında bir seçime gittiğini kimse unutmamalıdır. PKK’nın gerçekleştirdiği terör eylemleriyle meşru yollarla siyaset yapan HDP’nin altını oyduğunu; MHP’nin ise sorumluluk almayan hayırcı tavrı ile seçmeninin bir kısmını kaybettiğini, buna karşılık AKP’nin yaptığı aday tercihleri ve ciddi çalışma ile seçim sonuçlarına etki ettiğini söyleyebiliriz. Ancak kanımca, seçmenin oy verme davranışında asıl belirleyici olan öncelikle güvenlik sonrasında da ekonomik istikrar arayışı olmuştur. Gerek ülke içindeki cinnet hali gerekse de komşularımızdaki istikrarsızlık seçmenlerin önemli bir bölümünü sivil, siyasal ve ekonomik özgürlükler alanındaki ihlalleri görmezden gelmeye yöneltmiş gözükmektedir. Seçmenlerin %50si, Hobbes’un bize söylediği gibi istikrarsızlık ve kaostan çıkışı güçlü iktidarda görmüş ve tercihini AKP’den yana yapmıştır.
Seçim sonuçları hayırlı olsun. Dileriz, yeni hükümet Türkiye’yi demokratik dünyadan uzaklaştıran politikaları bir kenara bırakıp, özgür ve zengin bir yer haline getirmek için hukukun üstünlüğüne dayalı liberal demokratik bir rejim tesis eder.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat