Bonjour Mösyo Fouche-1

fouche

Seçim sonrası ortalık toz duman.

Sadece siyasette değil, siyasette güçlü olandan yana siper alan medya ve iş dünyasında da bir telaş var.

Yeni güç merkezlerine göre vaziyet alınırken, eski dostlar anında terkediliyor.

Bu durumu iyi anlamanın bir yolu, güce ve kazanana göre anında saf değiştirmenin piri olan Fransız siyaset adamı Mösyö Joseph Fouché’i (1759-1820) hatırlamaktır.

Koalisyonların ve yeni ittifakların konuşulduğu Yeni Türkiye’de ona hitap etmek istiyorum.

Böylece zülf-i yâre de dokunmamış oluruz.

***

Bonjur Mösyö Joseph Fouché Hazretleri,

Stefan Zweig sizi hatırlayıp 1929 yılında Bir Politikacının Portresi isimli kitabını yazmasaydı, belki de tarihin derin ve karanlık dehlizlerinde çoktan unutulup giderdiniz.

Varsa bir suç önce üstat Zweig’e.

Ben sadece bir kez daha sizi hatırlamanın günümüzü ve günümüzdeki bazı “önemli” şahsiyetleri anlamak için çok anlamlı olduğunu düşünüyorum.

  1. yüzyılın “Yeni Türkiye’sinde” hala yaşıyor olmak nasıl bir duygu, inanın Mösyö çok ilginç olmalı. Her gün klasik medya ile nevzuhur, adına “sosyal medya” denen kanallarda o kadar kişi arzı endam ediyor ki gayri ihtiyari “Toprağın bol olsun Mösyö Fouché” demekten kendimi alamıyorum.

İstersen önce bir kez daha yüksek şahsiyetinizi ve sevgili Fransa için neler yaptığınızı, nelere katlandığınızı sergüzeşt-i hayatınızın eşliğinde hatırlayalım.

Tabii, üstat Zweig’in rehberliğinde.

İnanın Mösyö, Zweig kendine has üslubu ve karakter tahlilleriyle sizi o kadar güzel anlatmış ki, mezarınızdan kalıp kendiniz okusanız kendinizle bir kez daha gurur duyardınız.

Hakkını yemeyelim Mösyö Balzac da sizin için “Napolyon’dan daha fazla güce sahipti” der.

Zweig’i hayran bırakan ve değerli kitabını yazmaya iten güç te sizin olağanüstü manevra kabiliyetinizmiş.

Zweig, her şart, durum ve ortama büyük bir ustalıkla, (yoksa üstatlıkla mı demeliydim?) uyum sağlayan, bundan dolayı da hep kazananların safında yer edinen ve yerini koruyan kişiliğinize hayran olmuş olmalı.

Öyle ya Mösyö, 1790’daki papaz öğretmeni olarak Kutsal kitabı ve ondaki İsa Efendimizin yüce ahlakını tedris eden kişi idin.

1792’de ise kiliseyi yağmalamakta tereddüt etmedin.

1793’te komünist,  beş yıl sonra zengin bir milyoner, on yıl sonra ise Otranto Dükü oldun. Aynı yüz ve aynı saçlarla gerçekten büyüleyiciydin.

Bu kadar işi nasıl becerdin Mösyö?

Ders verdiğin kiliseyi ve ders verdiğin öğrencilerini nasıl ateşe verdin? Sadece bu başarınız bile “bu dünya endeksli” muhteris kişilere gerçekten heyecan veriyor.

Her ne kadar Fransız tarihçileri seni  “hain,  entrikacı,  aşağılık,  polis ruhlu,  ahlaksız” biri olarak yaftalayıp, hakkında yazmanın gereksiz olduğunu belirttilerse de, Zweig onları dinlemedi.

İyi de yaptı.

Büyük Fransız Devrimi dönemini yaşadın. Sorumlu bir vatandaş olarak “Yeni Fransa’da” 1790 politikaya girdin.

Son sürgününe gönderildiğin 1816 yılına kadar olan süre içindeki her hükümette yer aldın. Yeni Fransa’ya yaptığın katkıyı, bazı nankörler kabul etmese de tarih not etti.

Buna rağmen Cumhuriyetçiler,  Kralcılar,  Jirondenler, Jakobenler,  kısacası hiçbir grubun sevmediği,  güvenmediği bir politikacı olmaya devam ettin.

Ne garip!

Eğer Zweig olmasaydı bugün sizi takip edenleri, daha doğrusu sizi fersah fersah geride bırakanları tanıyamaz ve anlayamazdık.

Sizin gibi ihaneti bir meslek durumuna getirmiş biri olmasaydı, kimi 10, kimi 20 ve kimi ise 30 yıl gibi uzun bir süre birlikte oldukları dostlarına, arkadaşlarına ve partilerine ihanet edenleri/edebilenleri nasıl anlayacaktık.

Dahası, senin ders verdiğin kiliseyi ateşe verdiğin gibi, eski dostlarını ve çevrelerini ateşe atmak için her şeyi yapanlar var bugün.

Eski dostları ve arkadaşları için “Safmışız! Bunca yıldır meğer bunları tanıyamamış ve anlayamamışız. Şimdi durumu fark ettik ve değiştik” demelerine biz de saf saf inanacaktık.

Anlaşılan gün geçtikçe sizi ve sizin kişiliğinizde birçoklarını daha iyi anlayacağız.

Toprağın bol olsun Mösyö!

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat