Grinin Tonları

Demokrasi

Yerleşik, kurumsallaşmış liberal demokrasiler ile tamamıyla otoriter rejimler arasında geniş bir gri bölge var. Bu gri bölge içerisinde kalan demokrasilere genel olarak “kusurlu demokrasiler” adı verilmekte. Ancak bu kusurlu demokrasilerin bazıları “hafif defolu/kusurlu”, bazıları da “ağır defolu/kusurlu”dur. Bir başka anlatımla, eğer liberal demokrasiler beyaz, otoriteryen rejimler siyah ise hafif defolu rejimler “açık gri”, “ağır defolu” rejimler “koyu gri” tonda olacaktır.
Düzenli ve görece adil seçimlerin olduğu, ekonomik alanda devletten görece bağımsız bir özel sektörün var olduğu, hükümetlerin üzerinde gözetmenlik/denetleyicilik (watchdog) fonksiyonu oynayabilecek bir medyanın olduğu ve yürütmeden bağımsız, onu yatay eksende dengeleyip denetleyebilecek yargı ve bağımsız kuruluşların olduğu bir siyasal sistem seçimli bir demokrasi olarak “açık gri” bir tonda olabilir. Böyle sistemlerde temel özgürlükler tam olarak güvence altında değildir. Mesela, ifade hürriyeti alanında, konuşulamayacak siyasi veya dinî tabular var olabilir. Bu tabuları yıkmaya kalkan bireyler, bir liberal demokraside herhangi bir yaptırımla karşılaşmazken, “açık gri” tondaki bir rejimde maddi ve manevi ağır yaptırımlara maruz kalabilir. Böyle bir rejimde, iktidara yakın çevreler ekonomik olarak bir liberal demokraside olamayacağı kadar avantajlı durumda olabilir.
Öte yandan, “koyu gri” tondaki bir rejimde seçimler olmakla birlikte bunların adil olmasından bahsetmek oldukça güçtür. İktidar partisi devlet bürokrasisine hükmetmesi, finans kaynaklarına yakınlığı ve kamu ve özel medya organları üzerindeki doğrudan kontrolü; doğrudan kontrol edemedikleri üzerinde de vergi müfettişleri eliyle kurduğu dolaylı kontrol sayesinde maça adeta 3-0 önde başlamaktadır. Koyu gri bir rejimde ekonomik alanda sadece iktidara yakın olanların avantajlı durumda olması söz konusu olmayıp, iktidara eleştirel bakan ve hatta tarafsız olanların ağır bedeller ödemesi söz konusu olur. Böyle bir rejimde yürütmeden bağımsız bir yargı söz konusu olmayıp, yönetenlerin de hukuk önünde hesap vermesi anlamına gelen “hukuk devleti ilkesi” askıya alınmıştır. Yargı, iktidarın rakipleri üzerine gitmenin bir aracı haline gelmiştir. Bu türden koyu gri rejimlere kusurlu bile olsa demokrasi ismini vermenin artık doğru olmayacağını düşünen Levitsky ve Way gibi siyaset bilimciler, “yarışmacı otoriteryenizm” tamlamasını kullanmaktadır.
Şimdi, Türkiye’nin açık askeri müdahalelerin olduğu 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 gibi dönemlerde simsiyah bir otoriter rejime; 12 Mart 1971, 28 Şubat 1997 gibi dolaylı askeri müdahalelerin, post-modern darbelerin olduğu dönemlerde koyu gri bir rejime sahip olduğu ileri sürülebilir. Buna karşılık, askeri yönetimin kontrolünün gevşediği Özal’lı ANAP’ın ikinci dönem iktidarının, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin 2004-2012 yılları arası iktidarının oldukça açık gri bir rejime karşılık geldiğini söyleyebiliriz. Üzülerek belirtmeliyiz ki, AKP’nin 2012 sonrası iktidarı gittikçe koyulaşan bir gri tona dönüşmektedir.
Seçimlerde kamu imkânlarının oldukça hakkaniyetsiz bir şekilde iktidar lehine kullanıldığı; kamuya ait TRT, Anadolu Ajansı gibi medya organlarının tarafsızlığını terk edip hükümet yanlısı yayın yaptığı; devlet memurlarının parti temsilcisi gibi hareket ettiği bir ortamda seçimlerin hakkaniyetli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun yanı sıra, özellikle Gezi Süreci’nden bu yana muhalif şirket ve medya organlarının üzerine vergi müfettişleri ile gidilip sessizleştirildiği bir vakıadır. Bunun son örneği, dün Koza-İpek Grubu’na yönelik gerçekleştirilen baskında görüldü. Yargının yürütmenin kontrolü altına alındığı, muhaliflerin ve rakiplerin mantık sınırları zorlanarak kriminalize edildiği ve üzerlerine polis ve yargı eliyle gidildiği bir rejimi koyu gri bir tonda “yarışmacı otoriteryenizm” olarak isimlendirmek abartılı bir tespit olmayacaktır.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat