“İsrail yönetiminin vandallığı izah edilemeyecek seviyelere vardı”

erdogantedirgin

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TRT Haber özel yayınında gündeme dair soruları yanıtladı.

Cizre’de yaşanan terör olaylarına ilişkin konuşan Erdoğan, Lojmana ateş ediyorlar, havan topuyla lojmana. Niye? Çünkü orada devletin resmi güvenlik gücünü asla kabul etmiyorlar. Çünkü bunların derdi başka, yani kurtarılmış bölgeler. Ama bu ülkede bunlara asla böyle bir fırsatı vermeyeceğiz. Ama buradan da sesleniyorum onlara destek medya grupları, onlara destek veren sermaye grupları, onlara iç ve dış destek verenler bunun bedelini er veya geç ödeyecekler” dedi.

Cizre’de sokağa çıkma yasağının ilan edilmesine ilişkin ise, “Yakılan camilerimiz, okullarımız… Tüm bunlar ortada. Tüm bunlar Cizre’de yapılırken ne yapacaktık? Orada devlet atılması gereken adımları attı. Kaymakam, Valinin yetkisi var. Sokağa çıkma yasağını ilan etmesi. Belli saatler arasında sokağa çıkılamaz. Sokağa çıkan olursa, teröristtir. Orada vatandaşım huzur istiyorsa bunu görmesi lazım” şeklinde konuştu.

Mescid-i Aksa’da yaşanan gerginlikle ilgili olarak ise, “Temennim o ki bu sorun çözülür. İsrail yönetimi, çok çok yanlış bir adım atıyor. Adeta İslam dünyasını tahrik etmek suretiyle, Filistin de yeni bir ateşlemeyi, Ortadoğu ya çok ciddi zarar verecekler.” dedi.

Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;

Sıkıntılı, sancılı bir dönemi yaşıyoruz. Özellikle bir demokratik açılım projesi ile başlattığımız terörle mücadele yol haritasını çözüm sürecine ulaştırdık. Birilerinin karşı çıkmasına rağmen hedefimiz Başbakanlığım döneminde vatan toprakları üzerinde 78 milyon vatandaşımız beraber kardeşlik içinde olalım hep birlikte Türkiye olalım dedik.

Bunun için de atılması gereken önemli adımlar vardı. Bu adımları attıkça birileri rahatsız olmaya başladı. Çünkü Türkiye güçleniyordu.

Terör örgütünün alıp veremediği nedir bu milletle? Yapılan bu terör eylemleri milleti ciddi anlamda rahatsız ediyor. Devlet de alınması gereken tedbirleri aldı.

Bu süreç içerisinde ne yazık ki, bir hazırlık safhasının içine girdiler. Nitekim bundan önceki yaşadığımız 7 haziran seçimlerinde gördük. Seçim güvenliği noktasından alınan tüm tedbirlerine rağmen terör örgütü oralarda sızmak suretiyle tehditlerle sandık kurullarında kurdukları otoriteyle tehditle, oyların kendi desteklediği siyasi partiye gittiğini tespit ettik.

Kandil’deki terörün ileri gelenleri ne tür mesajlar veriyor, hepsini görüyorsunuz. Buralarda bizim çok hassas dikkatli olmamız lazım. Eğer bu ülkede birlik beraberlik istiyorlarsa, bu yola niye başvuruyorlar? Vatandaş sandığın yolunu bilmiyor mu, istediği partiye oyunu versin. Bir taraftan elinde silahi, öbür taraftan tehdidi.

Lafa geldiği zaman saz, lafa geldiği zaman caz. Öbür taraftan bakıyorsunuz, şehitlerin ağlayan anası babası.

Bu konularda çok hassas, dikkatli olmamız lazım. Bu ülkede barış, huzur istiyorlarsa bu yola neden başvuruyorlar?

Özellikle paralel medya, onun yanında “amiraliz vs.” şeklinde kendini gösteren medya. Ey medya ey sermaye, acaba Cizre başta olmak üzere, Yüksekova’da diğer yerlerde, bu açılan kanallar neyle açılıyordu? Belediyenin iş makinasıyla. Bu kanallar niye açılıyor? Buralara güvenlik güçleri giremesin. Bu döşenen mayınlar nasıl döşeniyor? Zırhlı araçlar olduğu halde, polisimiz askerimiz şehit edildi. Bütün bu hazırlıklar kime karşı, ne için yapılıyor? Terör eylemlerini görmezden gelmeye nereye kadar devam edeceğiz?

Bir taraftan güvenliği sağlamaya çalışan, polisimiz, askerimiz var; diğer taraftan kalleşçe, alçakça bomba, mayınlarla ateş edenler var. Lojmanlarda yaşayan insanlar, Ceylanpınar’da uyuyan iki şehidimizi düşünün.

Yakılan camilerimiz, okullarımız… Tüm bunlar ortada. Tüm bunlar Cizre’de yapılırken ne yapacaktık? Orada devlet atılması gereken adımları attı. Kaymakam, Valinin yetkisi var. Sokağa çıkma yasağını ilan etmesi. Belli saatler arasında sokağa çıkılamaz. Sokağa çıkan olursa, teröristtir. O operasyonun rahatlıkla yapılması lazım. Orada vatandaşım huzur istiyorsa bunu görmesi lazım. Cizre olayından sonra yine sokağa çıkma çağrısı yaptılar ancak aradıklarını bulamadılar.

Havan topunu kullanan kim? Teröristler. Devlet, bugüne kadar hep vatandaşının yanında yer almıştır. Ama bunlar haindir, alçaktır, bunlar bu sıfatlarıyla tecelli ederek maalesef benim bin başımı çapraz ateşe alarak, eşinin yanında yavrusunun yanında şehit etmiştir.

Lojmana ateş ediyorlar, havan topuyla lojmana. Niye? Çünkü orada devletin resmi güvenlik gücünü asla kabul etmiyorlar. Çünkü bunların derdi başka, yani kurtarılmış bölgeler. Ama bu ülkede bunlara asla böyle bir fırsatı vermeyeceğiz. Ama buradan da sesleniyorum onlara destek medya grupları, onlara destek veren sermaye grupları, onlara iç ve dış destek verenler bunun bedelini er veya geç ödeyecekler.

Türk milleti bütün halkıyla bu olanlar karşısında, cevabı hukuk çerçevesinde verecektir. 1 Kasım bunun en güzel sınavıdır.

Terör odaklarına karşı, verdiğimiz mücadelenin haklı bir mücadele olduğu ortaya çıkıyor. Kimin söylediği çok önemli. Bunlar bu millete sevdalı değil. Biz meyvesi yenen ağaç konumundayız, bu yüzden rahatsız ediyorlar. Cizre olayından sonra yeniden sokağa çağırmadı mı? Ama bu defa aradığını bulamadı. Bunların en önemli özelliği yalandır. Yalanı çok rahat kullanırlar, Bunların gerçek yüzünü bilmedin mi inanmak durumunda kalırsın. İftira atarlar, tutmasa da izi kalır.

Hükümetimiz gerekli yasal düzenlemeyi yaptı. Bundan olumlu neticeler almaya başladık. Gargı ve sermaye içinden olanlar var. Neden kaçıyorsunuz? Ben inlerine gireceğiz dedim bunun mücadelesini veriyoruz. Bu bizim bir milli güvenlik meselemizdir. Kimde bu konuda bilgi varsa, yetkili mercilere bildirmeli. Şuan da gelen bilgiler ışığında, alınan neticeler çok manidardır. Paralel yapı, kurumlarımız içindeki bütünlüğümüzü bozdu.

Bu kişi (HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş) hayatında doğru düsürt eline Türk bayrağı almış biri değil. Son seçimde üst akıl onlara akıllar verdi. Bunların biz kongrelerinde bayrağımızı bırakın asmayı, asılan bayrak varsa indirdiklerini biliriz. Teröristlerin cesetleri üzerinde, bölücü terör örgütünün kendine ait paçavralarını sarmışlar, kendilerine göre ibadetlerini yapmışlar. Sonra da sosyal medyayla paylaşmışlar. Hani sizin bayrağa saygısızlığınız yoktu? Aslınız ortaya çıkıyor. Milletin tek bayrağını kabul etmediğini ortaya koyuyorsun. Nasıl oluyor böyle bir saygı? Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

Türkiye’ye karşı hiçbir zaman Batı dünyası samimi olmadı, bunları kısmen de olsa desteklediler. Kararlılıkla, azimle mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu oyunlara gelmeyeceğiz. Ben milletimin şirin görünen gülücükler dağıtan temsilcilerin oyunlarına gelmemelerini tavsiye ederim.

Bir bakıyorsun bir eşbaşkan çıkıyor, bayan ne diyor ‘bizim arkamızda YPG var, KCK var yani terör örgütü var’ vesaire sayıyor. Şimdi bunu söyleyen bir mantıktan daha başka ne bekleyebiliriz. Bu bir teröristin söyleyebileceği en ileri derecedeki ifade ne ise o ifadeyi güya sözde siyasetçi bu şekilde kullanabiliyor.
Bunlara karşı bu noktada tabi biz bir tavır özellikle bekliyoruz. Bunu tüm müttefiklerimize söylüyoruz. Avrupa’da, NATO’da vesairede hepsine söylüyoruz. Onlarda bizimle görüşürken güzel ifadeler kullanıyorlar ama uygulamaya geldiği zaman maalesef beklediğimiz neticeyi alamıyoruz. Temenni ederim ki bundan sonra alırız.

Şuanda farklı bir safhadayız. Demokratik açılım geride kaldı. Çözüm süreci şu anda dolapta. Olumlu gelişmeleri yakaladığımız zaman kaldığı yerden neden devam etmesin. Ama bütünüyle bu süreç maalesef, terör örgütünü arkasına almış olan siyasi parti tarafından baltalandı. Zaman zaman bakıyosunuz, parlamentodaki o siyasi partinin eş başkanlarından bir tanesi kalkıyor bir açıklama yapıyor, ertesi gün bir açıklama yapıyor. Niye çünkü düzeltme yapıyor. Ordan talimat alarak yönetiliyor.

Elimde anayasa var. Anayasa neyi amirse ben bu süreç içerisinde hep onu yaptım. Ve cumhurbaşkanına en fazla oyu alan siyasi partiye yetkilendirme hakkını veriyor. En fazla oyu almayana da verebilir. Ama ben bir şey yaptım, cumhurbaşkanı olarak, cumhurun bana emaneti neyse, o emanetin gereğini yaptım. En fazla oyu alan siyasi parti hangisiyle onun genel başkanına görevi vermem gerekiyordu. Sayın başbakan CHP’yi ziyaret etti mi etti, MHP’yi hatta HDP’yi ziyaret etti mi etti. CHP, MHP ile ilgili olarak bazı komisyonlarda oluşturdular. Öyle bir tablo ortaya çıktı ki, ben de umutlanmıştım kuracaklar diye. Fakat ikinci tura başlandığında Sayın Başbakan, CHP’ye ve MHP’ye bir ziyaret yaptı. MHP tamamen kapısını kapatmıştı. CHP de Sayın Başbakan’ın kabul edemeyeceği tekliflerle karşısına çıkınca tabii bunun olamayacağı yönünde kararını verdi ki, geldi bana almış olduğu vazifeyi iade etti.

Cumhurbaşkanı isterse, kendi arzusu dahilinde, ikinci bir sayısal durumu müsait olana verebilir. E vakit dar, bu partiler birbiriyle zaten görüştü. MHP, ben o partinin olacağı koalisyonda yer almam diyor.

Erken seçim kararını aldık. Erken seçim kararını alırken de, mevcut hükümete, geçici hükümeti kurma görevini verdik. Ve bunu kurmaya teşebbüs ettiğinde de parlamentoda grubu olanların sayısına göre, TBMM başkanı oranlamasını yapar, “A partisine ne kadar düşüyor, B partisine ne kadar düşüyor” bunu belirler. Bu belirlemeleri yaptı. Bildirdi ama ana muhalefet CHP, aslında yönetim burdan kimse girmeyecek diyemez. Sadece görev almış olan başbakan ya da kişi, o gruptan 5 kişi veya 6 kişi ister. Yani kişiye davetini yapar, o kişi kabul eder veya etmez. CHP grubundan, herkes bu işe hayır dedi. MHP grubundan sadece Sayın Tuğrul Türkeş bu konuda evet dedi, diğer iki kişi hayır dedi. HDP’den de bir tanesi partesinin talimatıyla hayır dedi, ikisi evet dedi. Bunlarla beraber 25 kişilik kabine kurulmuş oldu. Geçici seçim hükümetiyle 1 Kasım’a yürüyoruz. Temennimiz odur ki, bu sıkıntıları yaşatmayacak bir seçim olsun.

Türkiye bugün artık en batısından doğusuna bir dönüşümü yaşadıysa, tek başına iktidar olma olayıdır. Koalisyona karşı olmak gibi bir prensip içinde değiliz.Geçmişten bu yana, koalisyon kültürü gelişmediği için başaramadık. Batıda da, Almanya rahat kurarken Belçika kuramıyor. Tekrar bir hükümet kurulduğu zaman, ekonomik performansımız yeniden sıçramaya geçer. Bunu görmek lazım. Milletim bunları görerek oyunu vermeli. Bu ülkede meydana gelecek bir koas 78 milyonun yaşayacağı bir kaos olacaktır.

Gerek atılan başlıklar, köşelerde yazılan yazılar bunlar hoş değil, çirkin yaklaşımlar. Sayın Davutoğlu’nun kongre öncesi, benimle görüşmesinin daha doğal bir şey göremem. Ben bu partinin kurucu genel başkanıyım. Bu gayreti ortaya koyan kişi benim. Dolayısıyla adeta bir anne baba evladını nasıl izlerse, doğrusu bende öyle izledim. Ama öncesinde de Sayın Davutoğlu geldi kanaatlerimi sordu bende düşüncelerimi kendisiyle paylaştım. Türkiye bir dönüm noktasında, atılması gereken adım çok önemli.

Bir tane parti çıkmış, bu bir vesayettir diyor. Allah rahmet eylesin, Türkeş hayatta olsaydı, acaba Türkeşin göz hareketlerine bakmadan bir şey yapabilir miydi, yapamazdı. Bunu bir vesayet olarak görmek mümkün mü, değil.

Sayın Tuğrul Türkeş bir irade ortaya koydu. Koyduğu irade bir milli iradedir. Bu ülke hükümetsiz kalamaz diyerek kabul etti. Temennisi, o partiye verilmiş olan üç milletvekilliği hakkının hepsini kullansın. Ama diğer ikisi kabul etmedi, Sayın Tuğrul bey kabul etti. Hemen disipline sevk ettiler. Niye ihraç ediyorsunuz? Burada bir milletin vekili olarak, kendisine verilmiş olan bir hakkı kullanıyor. Bu anayasal bir hakkı kullanıyor. Siz onun iradesine müdahele etme yetkisini nerden buluyorsunuz? Yatıyor kalkıyor, Recep Tayyip Erdoğan’a hayırlı olsun. Tuğrul Bey benim yanıma gelmedi ki, hükümetten görev aldı. Böyle bir anlayışla milliyetçilik, vatanseverlik olmaz.

Mescid-i Aksa ile ilgili maalesef, İsrail yönetiminin özellikle oradaki vandallığın, izah edilemeyecek seviyelere vardığı. Üç semahi dinin bir mabedi durumundadır. Kapıların kırılmasından, camların kırılmasına varıncaya kadar, orada yani minbere varıncaya kadar, polis asker çıkmak suretiyle, adeta bir işgal durumuna geldiler.

Şu anda başta ben doğrusu, Filistin devlet başkanı Mahmud Abbas ile bir görüşme yaptım. Arkasından Halid Meşal ile bir görüşme yaptım. Sonrasında Suud Kralı, BM Genel Sekreteri Ban ki-Mon ile bir görüşmem oldu. Ve bugün Almanya Başbakanı Merkel aradı, onunla görüştüm. İngiltere, Ürdün Kralı, Sayın Obama ile görüşmelerimiz devam edecek. Bir taraftan süreci yakın takipte tutuyoruz. Temennim o ki bu sorun çözülür. İsrail yönetimi, çok çok yanlış bir adım atıyor. Adeta İslam dünyasını tahrik etmek suretiyle, Filistin de yeni bir ateşlemeyi, Ortadoğu ya çok ciddi zarar verecekler.

Türkiye olarak, önümüzde G20 var. G20’de de konuşacağız. Arap Ligi’nin hiç böyle bir derdi yok. Bu akşam Katar Emiri ile görüşmem olacak. Bu konuda kendisi çok hassas. Ne gibi adımlar atabiliriz bunları paylaşacağız. Biz bugüne kadar, ibadethaneleri hep korumanın gayretinde olduk. Kilise olur şapel olur bizim için hiç fark etmez. Şu anda bizim ülkemizde Sümela Manastırı ortada, Van Gölünde aynı şekilde, orayı devlet kesesinden imar ettik. Hem dinimizden gelen bir gerektir, hem de vicdani yaklaşımımız budur. Sevgili peygamberimizin, devrin önemli komutanlarımızdan bir tanesine, bir başkasının arazisinde mescid yapılmasında dahi, oradan müsade aldınız mı şeklinde sorduğunda ve hayır cevabını aldığında, o zaman yıkın demiştir.

Yaklaşık 5 yıl kadar önce, bu Tunus, Mısır olayları patlak verince, o zaman benimde Esed ile bazı görüşmelerim olmuştu. Bu dalga Suriyeyi de kapsayabilir, bir an önce gelin demokratik açılım yapın diye. Orada bazı görüşmelerimiz olmuştur. Bazı heyetler gönderiyim demiştim, gönderdim. Daha sonra Ahmet beyi göndermiştim. Sayın Davutoğlunun kendisiyle 5 6 saatlik bir görüşmesi olmuştu. Dedi ki, bu iş bunlarla olmayacak. Bir Ramazan gecesiydi, telefonla kendisini aradım ve dedim ki, Sayın Esed yarın Cuma, şu tanklarını toplarını lütfen çıkartma. Cuma namazını herkes rahatlıkla kılsın. Ne yazıkki bunlar dinlenmedi, cuma namazında 16 kişiyi öldürdüler. Suriye de 300 bini aşkın insan ölmüş vaziyette. Biz bunları görünce, biz bir strateji uygulamalıyız. Açık kapı politikası uygulayalım dedik. Gelene kapımızı kapatmadık. Batının yaptığını yapmadık, hepsini aldık. Bu arada Iraktan da geliyordu tabi. Toplamda gelenlerin sayısı 2 milyonu aşmış vaziyette. Suriye de de ölenlerin sayısına baktığımızda 300 bin civarında, belki bir o kadar da Irakta var.

Bütün bunlar olurken, son 4-5 yıl içinde, Batıya sesimizi duyuramadık. Geliyorlar kamplarımızı geziyorlar, yaptıkları görüşmelerde, biz dünyada böyle kamplar görmedik, insanlara bakışınız bambaşta, tebrik ediyoruz diyorlar. Tamamda bunlar bedava yapılmıyor. Biz ne gibi bir katkıda bulunabiliriz, demiyorlar. şuana kadar bize tüm dünyadan gelen rakam, 417 milyon dolar civarında. Bizim harcadığımız 6,5 milyon dolar.

Milletimin sabrını şükranla karşılıyorum. Hele hele sınır boylarındaki vatandaşlarıma şükranlarımı iletiyorum. Ama İstanbul gibi bir şehirde 350 bin Suriyeli var. İstanbul zaten kalabalık bir şehir. 350 bin Suriyelinin olması sosyolojik denge içerisinde bir sıkıntı meydana getirirken, oraya gelen Suriyelilerin geçinmesi içinde bir sıkıntı sinyali veriyor.

Temenni ederim ki Almanya bir 800 bin kişi alsın. Sayın Merkelin kullandığı ifade. Sanki Suriyeden çıkanların sayısı 800 bin mülteciyi bulur gibi. Akdenizde Ege de boğulanları gördük. Bizim sahil güvenlik komutanlığımızın kurtardığı sayı 54 bin civarında.

Türkiye olarak ben rahatsızım, Suriye’den Rusya, İran rahatsız olamaz. Çünkü Suriyenin Rusya ya, İran’a sınırı yok. Suriye tarafından geçenlerde bir artış oldu, bir askerimiz şehit oldu. Başta DAİŞ olmak üzere, bütün bunlara karşı tedbirimizi almak durumundayız. Koalisyon güçleriyle de özellikle terör güçlerine karşı, bir güvenli bölgenin oluşturulmasını birimlerimiz yürütüyor.

Özellikle terörden arındırılmış, güvenli bölge noktasında atılacak bu adım daha çok Cerablus Azez arasında gibi planlanıyor. Geçişler esnasında başka sıkıntılarda meydana gelebiliyor. Güvenli geçiş bölgelerimiz dışındaki geçişleri engellemek gibi de planlarımız var.

Bizim DAEŞ’e karşı mücadelemiz devam ediyor. Bunların hepsi, tamamiyle Türkiye’ye karşı bakışı değiştirmeye yönelik iddialar. DAEŞ’in mazisi çok eski değil. El Kaide terör örgütünden ayrılarak oluşmuştur. Şimdi El Kaide’nin adını duymuyoruz. Bu algı operasyonuna karşı, durması gereken medya grupları, bakıyorsunuz belli bir grup var, bu hükümete devlete karşı gruplar. Bunlar onlara servis yapıyorlar. Aradıkları malzemeyi buldukları anda, Amerika da Avrupa’da başlıklarına taşıyorlar. İçerde olan olayları yaşıyoruz. Gönül arzu ediyor, İç İşleri Bakanlığı, Genelkurmayla bu işi yapsalar, doğru bilgileri alacaklar ama öyle bir şey yok. DAEŞ, DHKP-C tüm terör örgütlerine karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Ona ait kanunlarımız neyi söylüyorsa, o söylensin. Bunun adı bir basın özgürlüğü olamaz. Hayatımda ben bir selfie yapmış değilim. Bazı insanlar bunu yapabilir, ben yapmadım. Ben bir defa bir şehit tabutuna sırt dönecek kadar şerefsiz değilim ama o kapağı yapanlar şerefsizdir. Olması gereken neyse, hukuk içerisinde onu yapacağım. Şehidin bizim dünyamızdaki anlamı bellidir ama onların dünyasındaki anlamı belli değildir. Peşinden gittikleri zatın resimlerini koymak suretiyle bunu yapsınlar. Yazılı ya da görsel medya, özgürlük adı altında bir başkasının özgürlük alanını işgal edemez. Bu benim ilkelerime, şahsıma saldırıdır.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat