Mücadelede eylem planı güven verici bir mesaj mı?

Adsız

Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı “Terörle Mücadele Eylem Plânı”nın 2009’dan 2015’e kadar değişik adlarla uygulanan ve başarısızlığı anlaşıldığından rafa kaldırılan çözüm politikasından bazı farklılıkları var. Bir kere meselenin güvenlik ve asayiş ayağının önemi fark edilmiş görünüyor. Öcalan ve Kandil ile sürdürülen görüşmelerin PKK’yı Kürtlerin temsilcisi konumuna getirmesinin yanlışlığı anlaşıldığından, bundan sonra elinde silah bulunduranların muhatap alınmayacağı belirtiliyor. “İstihbarat faaliyetleri ile gelişmelerin kontrolü sağlanacaktır” denilerek, bir başka eksiğin telafi edileceği ifade ediliyor.

Master plânda yer alan ve bölge halkının çatışmalardan dolayı uğradıkları zararların giderileceği, yıkılan binaların, evlerin onarılacağı, ekonomik ve sosyal kalkınma projelerinin uygulanacağı, kamu kaynaklarının yerinde kullanılmasını sağlayacak denetim mekanizmasının kurulacağı gibi hususlar doğru bir yaklaşımdır. Çünkü bölge halkı diken üstündedir. Mağduriyetlerinin giderilmesi hususunda ciddi adımlar atıldığını gördüğü ölçüde “dışlanmışlık” duygusundan, örgütün propaganda ağına takılmaktan kurtulacaktır. Hayatın durma noktasına geldiği, evlerin oturulamaz durumda olduğu şehirlerde yaşayan insanların, devletin güçlü ve kararlı kimliğinin yanında, şefkatli ve hadim tarafıyla muhatap olması elzemdir. Çünkü PKK ve destekçileri yaşananların sorumlusu ve suçlusu olarak Devlet’i göstermek istiyor; böylelikle tabanını genişleterek, taraftarını çoğaltarak eylemlerine desteğini sağlamak üzere yoğun çaba harcıyor.

Mücadele Eylem Plânı’nın bu olumlu yanlarına rağmen, sorunun önemiyle ve ciddiyetiyle orantılı mükemmelliyette olduğu, gelecekle ilgili güven verici bir mesaj anlamı taşıdığı söylenemez. Açıklamanın büyük bölümünü soyut ve romantik ifadeler, içi doldurulmamış kavramlar, rahmetli Erbakan’ı hatırlatan tahayyüller oluşturuyor. Türkiye’nin bekasının söz konusu olduğu günümüz ortamında “Ortadoğu’da kapsamlı birleştirici ruh hareketi başlatacağız” ifadesi, “Kut’ül Amare – Sykes-Picot” hesaplaşmasından bahsedilmesi plânın masa başında aynı zihin ve düşünce dünyasından insanlar tarafından aceleyle hazırlandığı kanaatini güçlendiriyor.

Terör dahil, bugün pek çok sorunumuzun kaynağını oluşturan eğitim meselesine değinilmemiş olması ciddi bir eksikliktir. PKK yıllardan beri bölgedeki okullarda ideolojisine uygun bir eğitim verilmesi için her türlü baskıyı yapıyor. Öğretmen ve idarecilerin taraftarlarından olmasına çalışıyor. Öğretmenleri korkutup sindirerek eğitimi yönlendirmek istiyor. Benzer durum üniversitelerde de yaşanıyor. PKK sadece bölgede değil, radikal sol unsurlarla ortak hareket ederek, Batı’da birçok üniversitede benzer şeyleri yapıyor. Cumhuriyetin başkentinde Hukuk, Siyasal Bilgiler ve Dil Tarih Fakültelerinde, Hacettepe ve ODTÜ’de bu etnik-ideolojik gruplar ortamı terörize edebiliyorlar. Plânda bu önemli konunun yer almaması, PKK’nın ve radikal solcuların genç nesilleri kazanma girişimlerinin önemsenmediği anlamına geliyor. Oysa terörle etkili bir mücadele yapılabilmesi için, önce terörist üreten, militan ve aktivist yetişmesine zemin hazırlayan şartların düzeltilmesi yani “bataklığın kurutulması” gerekir.

Okullarımızda bayrak, vatan, millet, Türkçe gibi bizi millet olarak bir arada tutan temel değerlerimizin öğretilmesine, sevdirilmesine, benimsenmesine gereken önem verilmiyorsa, milli marşın okunmasına ihtiyaç duyulmuyorsa, kozmopolitan nesillerin yetişmesinden huzursuz olmak bir yana, bu durum normal sayılıyorsa, gençlerin zihinlerinde ve yüreklerinde oluşan boşluğun Kürtçüler ve radikal solcular tarafından işgali kolay hale gelir. Türkiye’de ilkokuldan üniversiteye kadar, eğitimin her kademesinde hem temel milli değerler hem de bilimsel kalite ve ciddiyet bakımından derin bir kriz yaşanıyor. Ama ne yazık ki yetkililer terör olayları kadar önemli olan bu tabloyu görmek istemiyorlar.

Mücadele Plânı’ndaki bir başka eksiklik yerel yönetimler konusunda göze çarpıyor; mesele tek cümleyle geçiştiriliyor. Yapılan bütün uyarılara rağmen çıkarılan Büyükşehir Yasası başta olmak üzere yerel yönetimlerle ilgili mevzuat değişikliklerinde bölgenin özellikleri dikkate alınmadı; büyük yanlışlar yapıldı. PKK’nın siyasi kanadı olan partilerden seçilen yönetimler, belediyeleri örgütün şubesi haline getirdiler. Bugün esas mesele yerel yönetimlerin yetkilerinin daha da genişletilmesi değil belediyeleri örgütün işlevi yapan organlar olmaktan çıkarıp, imkânlarını yasalar çerçevesinde halka hizmet vermelerini sağlayacak bir düzenlemenin yapılmasıdır. Bu yapılmadıkça PKK-KCK’nın şehirlerdeki yapılanmasının engellenmesi mümkün olmaz.

Plânda bölgedeki camilerin durumuna da değinilmiyor. Toplumsal beraberliğin, ortak yaşama iradesinin güçlendirilmesi hususunda camilerden ve din görevlilerinden mutlaka yararlanılmalıdır. Bu topraklarda insanları bin yıl bir arada tutan kardeşliğin çimentosu olan inanç temelli manevî bağların canlandırılarak, bölgede medeniyet ikliminin yeniden yaşanması sağlanmalıdır. Bu açıdan halkla doğrudan ilişkisi olan valiler, kaymakamlar başta olmak üzere, öğretmenler, doktorlar, sağlık personeli v.b. görevlilerin aktif, çalışkan, sosyal ilişki kurma becerisi olan, misyon bilincine sahip insanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir.

Bütün bunların yanı sıra, on maddelik Eylem Plânı’nın ötesinde yeni anayasa yapılırken AK Parti’nin temel ilkeler konusunda, devlet felsefesi anlayışında takınacağı tavır büyük önem taşıyor. Siyasi İslâmcılık, klâsik milli görüşçü bir bakış açısıyla, kozmopolit bir yaklaşımla milli kimliğin vurgulanmasını sakıncalı sayan, milli değerlerden arındırılmış nötr bir anayasa yapılırsa, Türk milleti gerçeği inkâr edilerek “Türkiye toplumu” adıyla mozaik bir toplum oluşturmaya kalkışılırsa ne etnik fitne ve bölücü girişimler (Pan-Kürdist Hareket) önlenebilir, ne de Devlet’in bütünlüğü korunabilir. Tarihi bir felaketin kapıları anayasa üzerinden ardına kadar açılmış olur.

Hükümet icraatlarında yapılan yanlışlar “çözüm süreci”nde olduğu gibi sonradan telafi edilebilir. Ama Devlet’in kuruluş senedi anlamına gelen, milli bir sözleşme niteliği taşıması gereken anayasa yani yasaların omurgası olan “Esas Teşkilat Kanunu” sakatlanırsa düzeltmek çok pahalıya mal olur.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat