Tekrar seçimin sonuçlarının düşündürdükleri…

sandik

1 Kasım seçimlerinde seçmen, “yapılacak mı… yapılsa bile bu koşullarda nasıl adil bir seçim olacak… ya seçim sonuçları Cumhurbaşkanı’nın istediği gibi olmazsa ne olacak…yine yeniden,yine yine yeniden seçim mi?” tartışmalarına noktayı koydu. AKP ile devam dedi.

7 Haziran seçimlerinde attığı küçücük bir demokratik adım için yüzlerce insanın can verdiği,işinden ekmeğinden olduğu bir ülkede seçmenin başka türlü davranmasını bekleyen hepimiz yanıldık. Tüm çoğunlukçu rejimlerde olduğu gibi çatışmacı ortamın yarattığı korku ikliminin, özgüveni büyük ölçüde zedelenmiş ve sürekli ölümle test edilen bir toplumun sütre gerisine çekileceğini öngöremedik. Oysa Mart 2015’de İsrail’de Netanyahu’nun kazandığı, Mayıs 2015’de İngiltere’de Cameron’un zaferle çıktığı seçimlerinin sürpriz sonuçları önümüzdeydi. Rüzgarın yönünü kestiremeyen seçmen, yel değirmeni yapmak yerine duvar inşa ediyordu.

Siyaset bilimciler, araştırma sonuçları büyük sapma gösteren uzmanlar iki gündür seçim sonuçlarının analizini, muhalefetin yanlışlarını ekranlarda, gazetelerde her yönüyle değerlendiriyorlar. Bu tartışma ve değerlendirmeler daha çok yapılacak… O nedenle bu yazıda “seçmen şunu dedi, bunu demek istedi, ona kızgın buna meftundu” demeden seçimlerin nasıl bir ortamda yapıldığını bir kez daha dikkatinize getirmeye çalışacağım.

7 Haziran seçimleri dört senelik Meclis’in görev süresinin sona ermesi üzerine yapıldı. Yarıştaki siyasi partiler meydanlara çıkabildiler. Her ne kadar HDP, çok eşitsiz koşullarda yarışmak zorunda kaldıysa da Türkiyeli olma iddiasını güçlü bir şekilde topluma iletebildi. 1 Kasım tekrar seçimleri ise her açıdan “olağandışı” koşullar çerçevesinde yapıldı. Katliamların, ölümlerin gölgesi seçimlere düştü. Ülke devasa bir matem evine dönerken, siyasi partiler ile toplumun duygudaşlık kanalları kapatıldı. Üstelik muhalefetin sesini duyurabildiği az sayıda medya organı da ya tehditle, ya dayakla ya da kayyum marifetiyle susturuldu. Devletin tüm kurumları ve olanakları iktidar partisine tahsis edildi. Toplumun milliyetçilik, vatanseverlik duyguları, etnik kimlikler ve inançlar seçimin malzemesi yapıldı.

Bir yandan HDP gibi Türkiyelileşme projesi henüz emekleme aşamasında olan bir parti PKK ve AKP iktidarı eliyle şeytanlaştırılırken, diğer yandan bazan şiddet bazan kanunun sopası kullanılarak yürütülen operasyonlarla medya sadece AKP’nin tekeline alındı ve halka “ya istikrar ya terör-şiddet-kaos” tercihi sunuldu. Nitekim Başbakan teşekkür konuşmasında “halk teröre,şiddete ve kaosa karşı istikrarı tercih etti” dedi. Ama galiba en çarpıcı ve süreci tüm çıplaklığıyla anlatan konuşma AKP İzmir İl Başkanı’nın konuşmasıydı. AKP İl Başkanı 2 Kasım itibariyle artık şehit gelmeyeceği’ öngörüsünde bulunurken, “O şehitlerimizden Allah razı olsun, o şehitlerimiz bize büyük bir emanet bıraktı” diyerek, hepimizin canını yakan seçim sürecini özetledi.

Artan terör, şiddet, kaos ve ekonomiden toplumsal yaşama kadar geniş bir yelpazeyi kasıp kavuran fırtına karşısında ise seçmen kendinden beklendiği gibi “biz bunu yaşamak istemiyoruz” dedi. Hatta Kürt seçmen dahi “çözüm süreci bitmiştir” diyen iktidar partisine yöneldi. Gazeteci Nurcan Baysal’ın köşesinde yansıtmaya çalıştığı Suriçi’ndeki ruh hali bu seçimlerin nasıl bir ortamda yapıldığının açık kanıtıdır.

“Öğlen arası her zaman yaptığım gibi Suriçi’ne gidiyorum. Suriçi’nde sessizlik hâkim. Konuştuğum bir esnaf:

-Vallahi verdim bu… (burada söylediği küfrü yazamıyorum), belki dedik verirsek yakamızdan düşerler.

Başka biri: Kardeşim 30-35 yıldır savaşıyoruz, vallahi de billahi de bıkmışız. Yeter artık. AKP’den Kürtlere hayır yok ama ne yapalım belki verirsek savaşı bitirirler dedik.

Suriçi’nde yaşayan gençler ise birçok insanın oy kullanamadığını söylüyor:

-Abla kaç kişi bu mahallelerden göç etti, çok insan. Onlar gittikleri yerlerde oylarını kullanamadılar.

-Pazar günü yüzü maskeliler gelmişti yine, valla oyumuzu korkuyla kullandık, kullanmayanlar da oldu.

Güvenlik bölgesi ilan edilen ya da sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerden kaç kişi başka yerlere göç etti, kaçı geri dönüp oyunu kullanamadı, bu konuda bir rakam arıyorum ama bulamıyorum. Bölgede göçle ilgilenen bir iki derneği arıyorum, ellerinde net bir rakam olmadığını, ancak tahminen maksimum 400 bin kişinin yer değiştirmiş olabileceğini söylüyorlar, bunun yarısı oy kullanamamıştır diye tahmin ediyoruz diye ekliyorlar.”

Bu koşullara gözlerimizi kapatarak seçim analizi yapamayız. Kaldı ki, halkın aş, iş, barınma, eğitim, çocukları için daha iyi bir gelecek, yolsuzluk, adalet gibi tüm somut sorunlarının konuşulması ve tartışılmasını engelleyerek toplumu ölümle yaşam arasında bir tercihe zorlayan bir seçimin kazananı olmaz.

Kuşkusuz halkın Haziran seçiminde kendisine açtığı krediyi kullanamayan ve iktidar karşısında son derece dağınık ve çaresiz görünen muhalefet de seçmenin güçlü olana sığınma güdüsünü pekiştirmiştir. Ama muhalefetin yaptıkları ve yapmadıkları ayrı bir yazının konusudur.

Gücün paylaştırılmasının , her zaman eşitlik ve özgürlüğün paylaştırılmasından önce geldiği siyasi tarihimizde özel bir yeri olacak bu seçim sonrasına gelince…

Seçimden büyük bir zaferle çıkan AKP sözcüleri her ne kadar toplumun tamamını kavrayacak politikalara öncelik verecekleri ve çatışmacı üsluptan uzaklaşacakları mesajını verseler de, bunun çok kolay olmayacağını, toplum yaşadıklarıyla biliyor. Dahası AKP son üç yılda kendini içinden çıkamayacağı bir sertlik yanlısı ve dışlayıcı politikalara hapsetti ve toplumun yarısını ötekileştirdi. Kaldı ki, çatışmacılık bugüne kadar AKP’ye hep kazandırdı. Bunu hem de en güçlü olduğu dönemde terketmesi için bir neden yok. Bu nedenle başta sorunların ağırlaştığı ve memnuniyetsizliğin baş gösterdiği her an, çatışmacı politikalar devreye sokulacaktır. Üstelik bu kez zemin daha uygundur. Çünkü toplumun yarısı artık “öteki” dir.

Türkiye’nin dış politikadan iç barışa ve ekonomiye kadar çok ağır sorunları vardır ve AKP iktidarının, birçoğunun yaratıcısı olduğu bu sorunları çözebilmesi kolay değil. Öte yandan Cumhurbaşkanı’nın bu kadar oy almış bir AKP’nin iplerini gevşeteceğini düşünmek safdillik olur. Başkanlık tartışmaları tekrar gündeme gelecek ve bundan sonra seçimler fiilen AKP’nin yapmak istediklerinin onaylanacağı referanduma dönüştürülecektir. Ta ki, yeryüzü standartlarından kopmanın ağır maliyeti toplumun omuzlarına binene dek…

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat