Paris Katliamının sonuçları

paris-te-meydana-gelen-patlama-sonrasi-7874638_4572_m
En son söyleyeceğimi başta söyleyeyim.

Evet, Paris katliamından sonra dünya değişecek…Hem de çok değişecek!

Afganistan’dan, Ortadoğu’dan çok uzak olduğu için güvenli sandıkları ülkelerinin hiç de güvenli olmadığını anlamanın şokuyla Batılıların önceliği güvenlik olacak. Sokaklarında asker ve polisin varlığı onlara güvende oldukları hissini verecek. Kalabalık yerlerde bulunmamaya dikkat edecekler, bir süre evlerinden dışarı çıkmayı dahi düşünmeyecekler. Uzaklara seyahat etmek, başka kültürleri tanımak, başka hayatlara dokunmak eskisi kadar ilgilerini çekmeyecek, hatta tehlikeli iş sayılacak…Anma töreninde patlayan bir sokak lambasının yol açtığı paniği hepimiz izledik.

Bu kadarla da kalmayacak. Hangi politikacı, hangi siyasi parti onlara daha fazla güvenlik vaadediyorsa onun peşinden gidecekler. Hep birlikte Batıda aşırı sağın yükselişini ve merkez sağ partilerin aşırı sağın kullandığı dili ve araçları kullanmaya başladıklarını göreceğiz…

Çok mu kötümserim? Belki, ama Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın tereddüt etmeden olağanüstü hal ilan etmesi ve “bu bir savaş ilanıdır ” açıklaması ve akabinde Rakka bombardımanı başka türlü düşünmeme engel…Hadi Hollande, yaklaşan bölgesel seçimlerde ırkçı aşırı sağ partinin önünü kesmek için böyle davranıyor diyelim, yine de tüm işaretler Fransa Devleti’nin Charlie Hebdo katliamındaki soğukkanlı yaklaşımını tekrarlamayacağı yönünde. Avrupa’daki diğer devletlerin liderlerinin açıklamalarında da benzer bir ton var.

Bu sertlik sadece Batı’ya özgü değil. Doğu’dan gelen açıklamalar da bir o kadar sert ve diyaloğa kapalı. İranlı generalin Paris’teki kanlı olaya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, “Batılılar, tekfiri terörizmi desteklemeyi sürdürmeleri halinde Avrupa’nın diğer noktalarında da olağanüstü hal ilanını bekliyor olmalılar ” yorumu ve Esad’ın “biz yıllarca bu koşullarda yaşıyoruz” açıklamaları daha çok masum sivilin canının yanacağının işareti.

Evet, hayat herkes için zor olacak, hele müslümanlar ve Avrupa’da yaşayan Avrupa kökenli olmayan etnik topluluklar için çok daha zor olacak. En büyük faturayı da, ölümden kaçan ve çocuklarına daha iyi bir yaşam aramak için Avrupa ülkelerine sığınmak zorunda bırakılan mülteciler ödeyecek. Artık Alan Kürdi’nin ve onun gibi binlerce çaresiz insanın sahile vuran cansız bedenleri de, Avrupa’nın kapılarının açılmasını sağlamayacak. Polonya’da yeni işbaşına gelen milliyetçi sağ iktidarın Paris saldırısının hemen ardından Suriyeli mültecileri almayacağını açıklaması, mültecilerin ve müslümanların bundan sonra yaşayacaklarının öncü göstergesidir. Şimdilik tek umut verici açıklama “bu korkunç olayları yapanlarla mültecileri karıştırmayalım” diyen AB Komisyonu Başkanı Junker’den geldi.

Görünen o ki, ne Batı ne de Doğu daha uzun süre empatiden uzak, birbirlerine karşı kör ve sağır olacak…IŞİD’in istediği tam da budur: Şiddete şiddetle karşılık verilmesi ve güvenlikçi politikaların özgürlük alanlarını daraltması…
Batılı devletlerin kendi içindeki azınlıkları dışlayan ve Müslümanları Batıya yabancılaştıran her adımı onları Ortadoğu’ya biraz daha yaklaştıracaktır. Katliamın merkezinin Offenbach’ın Batı’nın Doğu’ya bakışını anlatan opereti ile aynı adı taşıyan Bataclan olması çok da tesadüf olmasa gerek.

Bizim işimiz ise iyice zor. Suriye’deki IŞİD’e karşı savaşan koalisyonun en çekingen ortağı olmamız bizi ne İŞİD’in, ne de Batılıların parmakla işaret etmesini engellemeyecek. Hiç bir hata yapmadığımızı ısrarla vurguladığımız Suriye politikamız bizi hem İŞİD’in, hem de Batı dünyasının hedefi haline getirdi. İlk şok atlatılınca parmaklar ne yazık ki bize dönecek.

Öte yandan, Türkiye dışında Esad’ın gitmesini isteyen bir Fransa vardı. Fransa’nın önceliği artık Esad’ın gitmesi değil, IŞİD ile mücadele etmek olacaktır. Kürtler bölgede Batılılar için çok daha kritik bir müttefik haline gelecek ve Türkiye’nin kürtleri öncelikli tehdit sayan politikası karşısında kaşlar kalkacaktır. Daha önemlisi Türkiye’nin mülteci kartı artık kapalı kapıları açmaya yetmeyebilir. Bu da mültecilerin Türkiye için çok daha büyük bir sorun olması demektir. İç barışı büyük ölçüde hasar almış bir Türkiye’nin bu kaostan en az hasarla çıkması ancak kendi iç sorunlarını yeniden demokrasi ve hukukun üstünlüğünü önceleyerek çözmesine bağlıdır. Çünkü ‘reel politika’ bundan böyle otoriter bir çizgiye kayan ve iç barışını sağlayamayan bir Türkiye’yi ‘çözüm ortağı’ olarak değil, ‘sorun’ olarak algılayacaktır.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat