Şiddet, şiddet, şiddet! Ya sonra?

şiddet

Bazan tüm felaketlerin üst üste geldiği anlar var ya, işte öyle bir andayız. Şimdi çukurun en dibindeyiz dersiniz, ama gözleriniz öyle bir rezalete tanık olur ki, dibin de dibi olduğunu öğrenirsiniz.

Bir fotoğraf düşüyor sosyal medyaya. İnanmaz gözlerle bakıyorum önce. Bu fotoğrafın Türkiye’den bir kare olduğunu anlayıncaya kadar bir kaç saniye geçiyor. Bir insanın cesedi, eli kolu bağlı bir özel harekat aracının arkasına bağlanmış yerlerde sürükleniyor…Önce mideme bir kramp saplanıyor, sonra tüm bedenimi müthiş bir şok dalgası kaplıyor. Telaşla bu görüntüyü ergen yeğenimden saklamak istiyorum. O görüntünün gerçek olduğuna inanmak istemiyorum!

Aklıma 1980’ler, 1990’lar geliyor, sanki arkadan biri sürekli “bu vatan için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir…” diye bağırıyor… Susturmak istiyorum o sesi susmuyor. Hoş, neden inanamıyorum ki? Daha Cizre’den yeni gelmemiş miydim, orada olanları canlı tanıklardan dinlememiş miydim? Cizre’de çatışmaların olduğu mahalleleri ilk gördüğümde kendimi Saraybosna’da gibi hissetmemiş miydim?

Yine de o kepazeliğin, rezilliğin videosu yayınlanıncaya kadar inanmakta zorluk çektim. Devletin verdiği yetkiyle, ‘burada devlet benim’ diyen maaşını vergilerimle ödediğim özel harekatçılar, yakası açılmadık küfürlerle bir genç insanın cesedini yine benim vergilerimle alınan bir aracın arkasına bağlamışlar yolda sürüklüyorlardı. Sosyal medya hesaplarında kocaman bir Türk bayrağı dalgalandırarak bu sefilliğin utancını hepimizin sırtına yükleyen bu reziller bununla da yetinmiyor, eleştiren herkesi alnının ortasından çivilemekle tehdit ediyorlardı.

Daha gazeteci yazar Ahmet Hakan’ın evinin önünde saldırıya uğramasının şokunu yaşarken, Rusya’nın tüm gücüyle Suriye’ye dalmasının artçı sarsıntılarını anlamaya çalışırken, ülkenin doğusunu kan gölüne çeviren sorumsuz adımların sonuçları tüm toplumu sarsacak görüntülerle ortalıkta…

Belli ki, o özel harekatçılar sırtlarının sıvazlanacağından eminler. Üstleri ele güne karşı ayıp oluyor endişesiyle soruşturma açılacak falan deseler de, sonuçta bir şey olmayacağını biliyorlar. Onun için durmak bilmiyorlar. Sürüklenen cesedin vicdanlarımızda yol açtığı yarayı daha da derinleştirmeye kararlı bir şekilde eylemlerine devam ediyorlar. DİHA muhabiri Serhat Yüce’nin kafasına silah dayayacak kadar kendilerinden geçebiliyorlar. Serhat Yüce, “bir an sıkacak sandım” diyor. Aslında doğru sanmış. Hepimizin kafasına sıkma yetkileri var. Sadece yetkileri değil, arzuları da var. Çünkü onlar vatansever ve gerçek Türk! Bizler ise ülkeyi yıkmak, birlik ve beraberliğimizi dinamitlemek isteyen dış güçlerin barış, demokrasi, hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri diye sayıklattığı iç uzantılarız. Ve sesimiz kısıldıkça kısılıyor…

Sahi ne bekliyorduk ki? Soma’da ölen madenciyi tekmeleyen danışmanın hala görev başında olduğu ve yine maaşının benim vergimle ödendiği bir ülkede Ahmet Hakan’a saldıranlardan sadece bir kişinin tutuklanması bile bir şeydir. Saldırganlar Cumhurbaşkanını, AKP’yi eleştiren yazı yazmamış, tweet atmamış ki tutuklansın. Hürriyet baskınında en ön saflarda bir milletvekili yok muydu? Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da “tasvip edilemez” falan dedikten sonra saldıranlara hak verdiğini ortaya koyan sözler söylemedi mi?

Hukuk devleti, demokrasi, çoğulculuk, insan hakları… Geçiniz, geçiniz bunları lütfen. Aklınızı başınıza toplayın! Bu ülke için bunun bir kurtuluş savaşı olduğunu , yüz yıllık çabanın meyvelerinin ancak böyle toplanacağını siz, yandaşlardan ya da Hacı Birlik’in cenazesini polis aracı arkasında sürükleyenlerden daha iyi mi bileceksiniz?
Eski Adalet Bakanı bile hukuk mukuk tanımayacaklarını, YSK’nın kullanamazsınız dediği seçim şarkısını kullanacaklarını söylemedi mi? Daha ne bekliyor ve umuyoruz? Nusaybin’de ellerinde beyaz teslim bayraklarıyla Hastaneye giden insanların sayısının artmasını mı? Hepimizin elinde beyaz teslim bayrağı almadan sokağa çıkamayacağı günlerin gelmesini mi?..
Tek ses, tek otorite, tek bilen ya da bilmeyen olmak için hukuku askıya alan, gerilimi tırmandıran ,iç düşman yaratan, toplumu ayrıştıran ve kitlelere korku salan ne ilk ne de son iktidar bu. Bu ve benzer iktidarları o polis arabasının arkasında sürüklenenin kendi itibarları, insanlıkları olduğunu bilmeyen cehaletin karanlığı tüketir. Geriye tarihin karanlık sayfaları kalır.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat