Soma Faciası’nın 1’inci yıldönümünde ne değişti, ne değişmedi?

soma

Geçen yıl 13 Mayıs’ta çoğu sabah vardiyasına giren 301 işçi Soma’nın Eynez madeninden çıkıp evlerine dönemedi. Türkiye’nin günlerce yasını tuttuğu, dünyanın gözlerinin Türkiye’deki iş güvenliği sorununa çevirmesine neden olan Soma maden faciası, beraberinde vaatleri de getirdi.

Peki hangileri yerine getirildi, Soma’dan sonra ne değişti? Türkiye’nin iş güvenliği karnesi iyileşiyor mu? Yasalarda ve mevzuatta yapılan değişiklikler bir çırpıda sıralamak mümkün ve onunla birlikte uygulamadaki aksaklıkları da…Ermenek’te 18 kişinin, İstanbul’da Torunlar İnşaat’a ait bir inşaatta 10 işçinin ölümü de Soma faciasından kısa bir süre sonra gerçekleşti.

Veriler, çıkarılan yasa ve mevzuatların, en azından şimdilik günlük hayatta karşılık bulduğuna dair şüphe doğurur nitelikte. Sadece madencilik değil, inşaat gibi işçi sağlığı ve güvenliği riskinin yüksek olduğu çalışma alanlarında da kamuoyuna yansıyan rakamlar parlak bir tablo sergilemiyor.

Rengin Arslan‘ın BBC Türkçe’de yayımlanan habere göre, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi isimli bağımsız bir girişim bir süredir bu sayacı tutuyor. Bu meclisin açıkladığı rakamlara göre bu yılın ilk dört ayında 482 kişi iş kazalarında hayatını kaybetti.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın geçen yılki rakamları ise bu tablodan uzak. Soma faciasının yaşandığı 2014 yılında, bakanlığın incelediği kazalarda göre toplam 461 kişi iş kazası sonucu hayatını kaybetmiş. Buna göre bakanlık soma dışında 160 ölümlü iş kazası tespit etmiş. Bakanlığın bu yılın ilk dört ayına ait bir verisi henüz bulunmuyor.

Soma’dan sonra hükümet Türkiye’nin farklı maden sahalarında çalışan, Çalışma Bakanlığı’na göre sayısı 200 bin olan madenci için bir dizi yasa ve mevzuat değişikliği yaptı. Peki onların başlıcaları neler ve uzmanlar bu değişiklikleri nasıl değerlendiriyor?

13 Mayıs 2014’ten sonra madencilikte çalışma süresi 6 saate indirildi ve madencilerin ücretlerinin en az iki asgari ücretin altında olamayacağı yasa ile güvence altına alındı.

Geçen Aralık ayında Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) madenlerde risklerin en aza indirilmesini öngören sözleşmesi, 19 yıl sonra Türkiye tarafından da imzalandı.

Facianın hemen ardından denetimler sıklaştırıldı ve Mart ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) geçen bir yasayla Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın bir yıl içerisinde hangi madenlere yaşam odası kurulacağına karar vereceğini belirten yasa kabul edildi.

Ancak bu değişikliklerin uygulamaya geçmemesi ve “ucuz emeğe dayalı çalışma sisteminin değişmediği” yönünde eleştiriler ağır basıyor.

DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün,Soma’dan sonra ne değiştiğini sorduğumda, “Türkiye’de çok fazla bir şey değişmedi. İş cinayetlerinde ölen, sakatlanan işçilerin sayısına baktığımızda fazla bir şey değişmediğini görüyoruz” yanıtını veriyor.

Görgün, altı saatlik çalışma şartının uygulanmadığını, işyerlerinin bunun için dördüncü bir vardiya açması gerektiğini ancak bunun kamuya ait işletmelerde de uygulanmadığını söylüyor.

Bununla birlikte kişisel koruyucu cihazlar ve ölçüm cihazlarının önemli ölçüde yenilendiğini belirten Görgün, bu yenilemenin Soma başta olmak üzere pek çok madende gerçekleştiğini belirtiyor.

Denetlemenin sıklaştığını ve müfettişlerin daha öncekinin aksine eksiklerin olması durumunda madenleri kapatma yoluna gittiğini söylüyor ancak bu tutumun “kurumsal bir tavır olmamasını” eleştiriyor.

Görgün “TTK’nın çalıştığı ocakları bile kapattılar. Müfettişler önceden olsa burayı kapatamazdı. Fakat burada bir kurumsal tavır olmadığı sürece tavsamalar olur ve olmaya da başladı” diye değerlendiriyor gelinen noktayı.

Görgün, bugüne kadar hükümet tarafından atılan adımları Soma’daki facianın ve ondan beş ay sonra Ermenek’te meydana gelen, 18 madencinin ölümüyle sonuçlanan kazaların neticesi olarak görüyor. Fakat bu adımların “kamuoyunu sakinleştirmeye” yönelik olduğu eleştirisini getiriyor. Bu değişikliklerin sonucunda ucuz emek odaklı çalışma sisteminde bir değişiklik olmadığını vurguluyor.

Kurumsal bir tavır olmadığını söyleyen sadece Görgün değil. TBMM’deki Soma Araştırma Komisyonu’nun AKP milletvekili olan başkanı Ali Rıza Alaboyun da madencilikte kurumsal bir yaklaşım olmamasını eleştiriyor. Alaboyun, “Türkiye’de Madenciliğin sahibi yok. Madenciliğin bir sahibinin olması lazım. Enerji Bakanlığı’na bağlı. Bunun tek sebebi kömürün enerji hammaddesi olması nedeniyle. Yeraltına yönelik kömürde, doğalgazda, petrolde çalışacak bir bakanlığın olması lazım. (…) Bu apayrı bir bilimsel iş sağlığı güvenliği gerektiren bir alan.

Alaboyun ayrıca madencilik bakanlığı açılması gerektiğini de vurguluyor.

Kara elmas diyarı olarak anılan ancak yıllar içinde yüzlerce madencinin mezarı olan Zonguldak’taki Maden Mühendisleri Odası yönetim kurulu üyesi Doç. Dr. Erdoğan Kaymakçı da Görgün’ün bu sözlerine katılıyor.

Mevzuattaki ve yasalarda yapılan değişiklikleri “makyaj mahiyetindeki iyileşmeler” olarak değerlendiriyor.

Kaymakçı’ya Soma faciasından sonra Türkiye’nin gündemine oturan yaşam odalarını da soruyorum.

Yaşam odaları veya diğer adıyla kurtarma odaları işçilerin bir kaza halinde madenin içinde mahsur kalması durumunda günlerce kalabilecekleri şekilde hazırlanmış odalar olarak tasarlanıyor.

Soma komisyonu geçen yılki raporunda yaşam odalarının kurulmasına gerek olmadığını belirtmiş ancak Mart ayında çıkan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nda bakanlık bu odaların kurulmasının önünü açmıştı.

Hürriyet’ten Merve Erdil‘in haberine göre, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Yüksel, 13 Mayıs 2014’ten bu yana çıkarılan bazı yasa ve yönetmeliklerin özlük hakları ve iş güvenliğine yönelik maddeler içerdiğini fakat kazaları önleme noktasında yetersiz kaldığını dile getiriyor. İlk torba yasada iş güvenliğine yönelik bir husus olmadığını, daha sonra gelen ikinci yasada bu konuda 8 madde yer aldığına işaret eden Yüksel, şöyle devam ediyor: “Yönetmelikler çıktı, dünyada zaten uygulanan önlemler bizim mevzuatımıza ancak girdi. Ama kazaları önleyecek bir önlem görmüyoruz. Kurumsal yapılarda herhangi bir değişiklik olmadı. Kömür ocaklarında zorunlu ferdi kaza sigortası çıktı, bununla alakalı tebliğ yayınlandı. İlk kez uygulanacak bir sistem. Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün denetim yetkisini kaldırdılar, görevleri arasından çıkarıldı. Çalışma Bakanlığı tek başına devam edecek. Atılan adımları yeterli bulduğumu söyleyemeyeceğim. Bunları uygulayacak kurumsal yapılarda bir değişiklik olmadı.”

Dev Maden-Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün ise “Bir yılda neler değişti” sorumuzu şöyle yanıtlıyor: “Çok fazla bir şey değişmediğini görüyoruz. Soma’dan sonra Ermenek ve diğerleri oldu. Türkiye ölümlü iş kazalarında geçtiğimiz yıl 1800 rakamlarını geçti, bu yıl da rakamlar benzer şekilde. Soma faciasından sonra tüm Türkiye’nin vicdanı sızladı, dünya Soma için ağladı. Bu duyarlılıkta bir sürü söz verildi, bazı yasal düzenlemeler yapıldı ama yapılmış olanlar dahi uygulanmıyor. Madencilere emeklilikte beş yıllık bir avantaj geldi. Yer altında günlük çalışma süresini 6 saate indiren uygulama Meclis’ten geçti ama daha sonra 7.5 saate çıkarıldı. Maden işçileri günde 7.5-8 saat çalışılıyor üç vardiya olarak.”

Soma faciasıyla ilgili 487 mağdurun yer aldığı; 8’i tutuklu, 37 tutuksuz sanık bulunan dava, 13 Nisan’da Akhisar’da görülmeye başladı. Soma A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan; maden mühendisleri Yasin Kurnaz, Hilmi Kazık, Ertan Ersoy; Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürü Ramazan Doğru, maden mühendisi İsmail Adalı, işletme müdürü Akın Çelik, emniyet teknikeri Mehmet Ali Günay Çelik’in tutuklu bulunduğu davanın ilk duruşması 10 gün sürdü. 24 Nisan’da verilen ara kararla 15 Haziran’a ertelendi. Aynı işletmeye ait 3 ocaktan facianın meydana geldiği Eynez üretim yapmıyor. Diğer ocaklar Atabacası ve Işıklar ise denetimlerde eksikleri tamamlayıp açıldı.

Getirilen yeni çalışma düzenlemeleri  ve denetimler yine çalışanları vurdu.  Facianın yaşandığı Soma AŞ’ye ait kapanmış olan maden ocağında  yıl sonu itibariyle 2 bin 831 işçi işsiz kalırken; Ermenek’te Ekim ayındaki maden kazasından sonra yapılan denetimlerde ilçedeki 10 maden ocağından 9’u kapatıldı. Bölgede faaliyet gösteren bir maden şirketi de 120 çalışanını işten çıkardı. Zonguldak başta olmak üzere birçok yerde de, madenciler işsiz kaldı.

301 işçinin öldüğü maden faciasından kıl payı kurtulan işçiler ise faciadan kurtulduklarına sevinirken, gelecek endişesi yaşıyor. Sektör temsilcileri, Soma’daki madencilerin mücadelesini şöyle anlatıyor: “Soma’dayız, burada insanlar isyan ediyorlar ama korkuyorlar da. Üç-dört ay maaş alamazsan her şeyin batacak. Tarım alanları büyük ölçüde kalktığı için, madencilik dışında bir alternatif yok. 3 bin kişi işsiz kaldı. İşçilerin bir kısmını diğer şirketler aldılar ve kendi bünyelerindeki, işini yaparken sakatlanmış işçilerin yerine çalıştırıyorlar. 1.800 lira maaşlı işlerini kaybetmemek için herkes birbiriyle yarışıyor. İşçilere bir korku saldılar: ‘Orada üç bin işsiz var. İşverene karşı geleni, rapor alanı atarım ha’  diye tehdit ediliyorlar. Her krizin maalesef bir ticareti yapılıyor. Şimdi madenciler endişe içinde ‘Dışarıda 3 bin arkadaş işsiz, acaba beni atar da başkasını alır mı’ diye. Soma faciasında yaralananlar oldu. Tedavisi bitmiş ve sakat kalan arkadaşlarımızın yüzde 75-80’i şu anda işsizler.”

Aynı zamanda Bülent Ecevit Üniversitesi’nde Maden Mühendisliği bölümü öğretim üyesi olan Kaymakçı, “Yaşam odasından önce yapılması gereken, işte bu taşeron sisteminin değiştirilmesi. İşçi sağlığı iş güvenliği ile ilgili yapılması gereken denetimler, eğitimler ve ondan sonra belki tüm bunlar yerine getirilir ve yaşam odası kurulabilir. Ama bunların hiçbirini yapmadan yaşam odası bir çözümdür demek gerçeklerden kaçmak demektir” diyor.

Ancak bazı uzmanlar yaşam odalarının kömür madenlerinde işlevli olarak kullanılmasının zorluklarına dikkat çekmişti. Kaymakçı bu eleştirilere katılıyor ve “yaşam odasına gelene kadar alınması gereken tedbirler olduğunu” söylüyor.

ILO sözleşmesi ile ilgili değerlendirmesini ise Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünden Doç. Dr. Aziz Çelik’e soruyorum. Kamuoyunda en az yaşam odaları kadar sözü edilen bu sözleşmenin imzalanması ne anlama geliyor?

Çelik, sözleşmenin onaylanmasını önemsediğini ama “buradan işçi sağlığı ve güvenliğiyle ilgili büyük bir şey beklemenin doğru olmadığını” söylüyor. Çelik Türkiye’deki sorunun “Mevzuat açısından bir eksiklikten ziyade uygulamadan ve denetimden” kaynaklandığını belirtiyor.

Çelik ILO’nun ülkeler açısından yaptırımı olmadığını, denetim mekanizmasının zayıf olduğunu ve yargılama hakkı bulunmadığını vurguluyor. Ayrıca sektördeki sendikalaşma oranın düşük olduğunu söylüyor.

Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre 2014 Temmuz itibariyle 200 bir madencinin sadece 39 bini, bir başka deyişle yüzde 20’si bir sendikaya üye.

Bu Türkiye’nin sendikalaşma ortalaması olan yüzde 10’un hayli üzerinde olsa da, genel itibariyle hayli düşük bir oran.

Türkiye’de Soma’dan sonra yapılan yasa ve mevzuat değil belki ama uygulamada atılacak daha çok adım var gibi görünüyor.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat