Türkiye kendini mezhepçi dış politikaya hapsediyor…

nesirnnasyazıı

Türkiye gemisi hızla fırtınanın gözüne yaklaşıyor. Üstelik dümeni de kırık…

Sadece 24 Kasım’dan sonra olanlara bakmak bile durumun vehametini anlamaya yeter.

Önce Rus uçağını vurduk. Başbakan “emri ben verdim” dedi, Cumhurbaşkanı “Rus uçağı olduğunu bilseydik farklı tutum alırdık” dedi, Aktroller “bu iş Hava Kuvvetleri Komutanı’nın işi” dedi. Diplomatik yollar varken, Türkiye’yi ateşin içine atacak bu hamleyi neden yaptığımızın makul bir açıklaması yok. Üstelik Rusya’nın tepkisinin şiddetinden çok korktuğumuz da hemen NATO’ya koşup, bizi koru dememizden belli…

Daha Rusya krizinin artçı şoklarını atlatmadan, 1 tabur asker ve 25 tankla Başika’ya girdik. Hem de Rusya bizim egemenlik haklarımıza tecavüz etti savunmasını yaparken bunu yaptık… Bağdat’ın “Türk askerini istemiyoruz, bu egemenlik haklarımızı. İhlalidir” demesini hiçe sayarak “IŞİD” gerekçesiyle mazeret arayışına girdik. Bu gerekçenin uluslararası düzeyde kabul görmediği, hatta Ruslara karşı bize kol kanat geren ABD nezdinde inandırıcılığının hiç olmadığı kısa sürede anlaşıldı.

Zaten, Suriye’de IŞİD’e karşı operasyona katılıyormuş gibi yapıp, asıl hedefimiz olan Kandil’i bombalamaya başladığımız için, ABD tarafından birkaç kez uyarılmıştık. Obama her vesile ile, diplomatik bir dille, Türkiye’nin 98 kilometrelik sınırını IŞİD’e kapatması gerektiğini söyleyerek, IŞİD’e karşı mücadelede bırakın destek vermeyi aksine köstek olduğumuzu dünya kamuoyuna bir kaç kez ilan etti…

Ve biz bugün bile orada kalmak için mazeret üretmeye devam ediyoruz ve bir kısmını “tanzim adıyla ” geri çeksek bile, güçlerimizi tutmayı sürdürüyoruz. Ancak, bu da artık zor görünüyor. Nitekim, IŞİD saldırısı ile 4 askerimiz yaralandığında bize geçmiş olsun mesajı gönderen ABD, aynı mesajda, en yüksek tondan, derhal güçlerinizi Başika’dan çekin demeyi de ihmal etmedi.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, Suudi Arabistan’ın 33 ülkeyle birlikte, teröre karşı kurduğunu ilan ettiği İslami cepheye katıldığımızı büyük bir memnuniyetle kamuoyuna duyurduk. Son zamanlarda dış politikamızı Suudilerin yönetimine bıraktığımızın bir çok işareti vardı ama konuyu TBMM’ye sormaya dahi tenezzül etmeden, olur vermek…İşte bunu beklemiyorduk…

Duyuruyu yapan Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman, ‘Teröre Karşı İslam İttifakı’ adını verdikleri koalisyonun sadece IŞİD’e karşı değil diğer ‘terörist’ gruplarla mücadele edeceğini söylüyor… Mücadele alanları da Irak, Suriye, Libya, Mısır ve Afganistan olacakmış.

Kritik nokta da bu “terör” konusu. Hadi diyelim bu cephe hayata geçti. Mısır ile Türkiye İhvan konusunda nasıl anlaşacaklar? İhvan, Sisi için terör örgütü, Erdoğan için kutsal dava. Öyle ki, Rabia işareti Türk siyasetinin önemli bir sembolü oldu. Libya’da ise işler daha da karışık. Türkiye’nin desteklediği gruplara Suudiler terörist gözüyle bakıyor.

Görünen o ki, Suudilerin Rusya, İran, Irak ve Suriye’ye karşı kendilerini koruyacak bir sünni cepheye ihtiyacı var. Peki ya Türkiye’nin ihtiyacı ne? Onlarca yıldır bu bölgede tüm ülkelerle diplomatik ilişkisi olan, Anayasası’nda laik devlet vurgusu olan, eksik aksak da olsa hala demokrasi ile yönetilen, bölgenin İsviçre’si konumundaki bir ülke nasıl oluyor da, kendini Sünni bir cepheye hapsederek, mezhepçi bir politikanın tutsağı haline geliyor?

Bu kararlar panik haliyle mi yoksa hezeyanlar sonucu mu ya da rüyaya yatarak mı alınıyor bilmiyoruz…Ancak dümeni kırık geminin, içeride Türk-Kürt savaşı ihtimalinin estirdiği rüzgarın da şiddetiyle ,hızla fırtınanın gözüne yaklaştığını ve içindekilerle birlikte paramparça olma riskinin arttığını görüyoruz…

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat