“Türkiyemize hoşgeldiniz”

ogrenciler_zulum_karsisinda_susmuyor13855582350_h1099566
Türkiye’nin batısından 100’ü aşkın akademisyen, yazar, sanatçı, eski siyasetçi ve bürokrat; çocuklar ölürken, Türkiye de sağ kalamaz demek için, ortak vicdanı temsilen “bir durun, bir görün, bir anlayın” çağrısı yapmak amacıyla Diyarbakır’daydık.

Modern havaalanına ayak bastığımızda, saat akşam 9 sularıydı. Otele giden geniş caddeler bomboş, cadde üzerindeki evlerde tek tük ışık vardı. Bizi alandan alan Diyarbakırlı arkadaşımız “bu akşam çatışma az, nisbeten sakin bir akşam ” dedi. Otele giriş yaptıktan sonra ateş altında, tüm zorlukları göğüsleyerek sağlık hizmeti vermeye çalışan doktor ve sağlık çalışanlarıyla sohbet ettik. Hepsi insanlara yardım edememenin, yaralılara ulaşamamanın çaresizliği içinde kıvranıyordu.

Doktorlar, sitem etmemeye özen gösterseler de, kullandıkları her kelimeden anlıyorsunuz ki, ülkenin batısındaki sessizlik bölge insanının çaresizliğini daha da derinleştirmiş. Özellikle zırhlı polis aracıyla Diyarbakır’ı gezen ve ülkenin batısındakilere abluka altında yaşamanın ne demek olduğunu değil de, zırhlı polis aracının teknik özellikleriyle birlikte yeni yıl kutlamaya hazırlanan huzurlu bir Diyarbakır anlatan gazetecilerin kullandığı dil canlarını çok acıtmış. Bir doktor “Taksim İstanbul için ne ifade ediyorsa, Sur da Diyarbakır için o, nasıl Taksim ölürse İstanbul’un kalbi atmaz, Sur da bizim kalbimiz” sözleriyle bunu anlatmaya çalışıyor.

Ertesi gün sabahın erken saatlerinde başlayan top ve silah seslerine uyanarak güne başladık. İçimi bir korku kapladı. Buradaki insanların her gün bunu yaşadığını düşünerek korkumdan utandım. Toplantı salonuna vardığımda ise, sekiz gündür üniversite öğrencisi oğlunun cenazesini almak için uğraşan bir babayla karşılaştım. Oğlunun öldüğünü Polis Özel Harekat adlı bir twitter kullanıcısının paylaştığı yarı açık ceset torbası fotoğrafından öğrenmiş. Dehşet içinde, orada yaşayanların çoğunluğunun Polis Özel Harekat ya da benzeri twitter hesaplarını izlediğini öğrendim. Ağır hakaretler içeren kelimeler eşliğinde ölen kürt çocuklarının fotoğraflarını yayınlayan bu ve benzeri hesaplar, sadece nasıl da parça pinçik dağıldığımızın kanıtı olarak değil, aynı zamanda Başbakan Davutoğlu’nun sözlerini de tekzip edercesine orada duruyor…

“Biz çocuklarımızı üniversiteye gönderiyoruz, onlar da zorla barikatların arkasına” diyen babanın, oğlu İsa’nın bu yolculuğunu anlattığı konuşması ve Sur’da yaşayan ailelerin, muhtarların, okula gidemeyen çocukların anlattıkları bize gerçeğin asıl görmemiz gereken yüzünü sunuyor.

Bir aya yaklaşan çatışmalar, ablukalar, sokağa çıkma yasakları ile sonuç almaya çalışan ama her geçen gün daha da şiddete savrulan ve birlikte yaşama umudunu süpüren devlet etme anlayışını ise, Sur’da yaşayan ve küçük kızı yaralı Berivan Aslan, “Türkiyemize hoş geldiniz” sözlerindeki ironiyle ortaya koydu…

Çözüm masasını devirmenin ve siyasete alan bırakmamanın yakıcı sonuçlarını en iyi anlatan görüntülerden biri de, kentte tüm resmi binaların bariyerlerle ve kum torbalarıyla çevrilmiş olması. Diyarbakır halkı tüm yaşadıkları karşısında endişeli, öfkeli ve umutsuzluğun eşiğinde olmakla birlikte “çözüm” ve “barış” sözcüklerine ve ülkenin batısından gelenlere hala sıkı sıkı sarılıyor.

Tam da durup düşünmemiz gereken bir ‘an’ da bulunuyoruz. Abluka ve çatışmalar uzadıkça devlet sahaya yeni güçleri sürüyor. Önce polis harekat, jandarma harekat sonra asker derken şimdi SAS komandoları devreye sokuluyor. Asıl tehlike de burada başlıyor. Devlet, tüm güçleriyle sahaya çıkıp güvenlikçi anlayışı tahkim ederken, sorunlarını “müzakere yoluyla” çözmek için sivil siyaset zeminini zorlayan ve bu amaçla parlamentoyu hala çözüm yeri gören Kürtlerin bu umudun ipini bırakması an meselesi. HDP, Kürtlerin tutunduğu son umut. HDP’nin kapatılması için harekete geçenler barış için bu son umudu da ortadan kaldıracaklarını ve savaşın asıl böyle kaybedileceğini pekala biliyorlar…

Bu ateşi harlayanlar isterlerse bu ateş büyük bir yangına dönüşmeden söndürebilirler. Yeter ki, “Kürtler daha ne istiyor?” insafsızlığına düşmeden Kürtlerin sadece her insan gibi onurlu bir yaşam, çocukları için bir gelecek, sevdiklerinin akıbetini öğrenmek için hakaret ve küfürlere katlanarak PÖH hesaplarını takip etmek zorunda kalmadıkları bir dünya istediklerini kabul etsinler. Kürtleri Türkiyelileşememekle itham ederken, kendilerinin Türkiyelileşemediği gerçeğiyle yüzleşsinler.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat