“Şimdi iflastalar çöktük battık nereye kaçacağız diyorlar”

erdoğan

Saray’da düzenlenen muhtarlar toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “PKK’nın eylem stratejisi çökmüştür. Şimdi iflastalar, çöktük, battık, nereye kaçacağız diyorlar” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen 24. Muhtarlar Toplantısı’da gündeme dair açıklamalarda bulundu. Erdoğan, terörle mücadele için, “Eğer bunu başaramazsak yazıklar olsun, bunu başaracağız. Bu millet güçlüdür, bunu başarmaya da muktedirdir” dedi.

Erdoğan, “Yaşanan bu terör olayları terör örgütünün şehir merkezlerinde uygulamaya çalıştığı eylem stratejisi yok olmuştur. Çukur siyasetleri çöktü. Kendi kendine özerkçilik oynayanlar kaybetmiştir. Şimdi iflastalar, çöktük, battık, nereye kaçacağız diyorlar. Telsiz dinlemeleri bunlar” diye konuştu.

Dokunulmazlıklar konusuna değinen Erdoğan, “Ünvanı milletvekili ama kendisi arabasında teröristlere silah taşıyor, evini teröristlerin karargahı haline getirmiş, kürsüden terör örgütünün ağzıyla konuşuyor.Böyle dokunulmazlık olur mu? Böyle yaparsanız kusura bakmayın eninde sonunda dokunulursunuz” dedi.

Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

“10 bine yakın muhtarımızı Külliyemizde ağırlamış oluyoruz. İnşallah 52 bine yakın muhtarımızın tamamıyla burada buluşmuş olacağız. Bunlar rahatsızlıklarını dışa vururken herhenagi bir ölçüleri olmadığı için işi muhtarlarımıza hakarete kadar vardırabiliyor. Güya bir mizah dergisi muhtarlarımızı aşağılayan bir karikatür yayınlamıştı. Bu dergi, o kapaktan dolayı özür dilemek zorunda kaldı. Sizler bu densizlere hadlerini bildirmek zorunda olmasanız yaptıkları yanına kar kalmıştı. Sizin birliğiniz hiçbir şeyle mukayese olmaz.

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın dönem başkanlığını devraldık. Bu önemli zirvenin temasını adalet ve barış için birlik ve dayanışma olarak belirledik. 56 üyeli İİT’nin 25 ülke devlet ve hükümet düzeyinde katıldı. Gerek zirve toplantılarında, gerek zirve öncesi ve sonrası görüşmelerinde ısrarla birlik ve dayanışmanın önemine vurgu yaptık. Zulüm etrafında birleşenler sadece zalimlerdir. İnsanoğlu hep adalet ve barışın arayışı içinde olmuştur. Bu günümüzde de devam ediyor.

Biz hep hayrı anlatacak, emredecek, kötüden de men edeceğiz. Dünyada yaşanan sıkıntıları göze aldığımızda bu teşkilata çok önemli görevler düştüğünü görüyoruz. Dünyada 1,7 milyar Müslüman var. Bunların ümmet bilinciyle birleşmesi lazım. Bir ümmet bilinci içinde geleceğe yürümesi lazım. Teşkilatın kurumsallaşması, faaliyet alanının genişlemesi için çalışacağız. Teşkilatı adına ve misyonuna yakışır bir konuma getirmek istiyoruz. Müslümanların adının terör, sefalet, cehaletle değil; medeniyetimizin parlak günlerinde olduğu gibi insanlığa hizmetle anılması en büyük temennimizdir.

İslam dünyasının içinde bulunduğu en önemli üç fitne var. Bunların bir tanesi mezhepçiliktir, bir tanesi ırkçılıktır, bir tanesi de terördür.

Mezhepçiliktir çünkü, İslam dünyası içinde öyle bir virüs haline geldi ki, bu yayılma adeta bir din gibi algılanmaya başladı. Bizim bu noktada dinimiz İslam’dır, İslam’ın içinde böyle bir ayrımcılık olamaz. Buna sıcak da bakamayız. Bize sorduklarında Müslümanım deriz ve gereğini yerine getiririz. Mezhepçilik ayrımcılık olacaksa vay bu toplumun haline.

İkincisi ırkçılık. Bizde Romanmış, Boşnakmış, Lazmış, Çerkezmiş, Türkmüş, Kürtmüş bizde böyle bir şey yok. Biz yaratanı yatandan dolayı seviyoruz.

Üçüncüsü de terör. Geldiğimiz nokta ortada. Çok kayıplar verdik. 40 bini aşkın insanımız 35 yıldır terörün kurbanı oldu. Önce demokratik açılım dedik, milli birlik kardeşlik ve çözüm süreci dedik olmadı. Hepsi bir yana, çözüm sürecini de buzdolabına koyduk. Şimdi operasyonlar dönemi. Bu dönemde bu iş bitecek. Çünkü bu milletin huzuruna kimsenin kast etmeye hakkı yoktur. Sonuna kadar üzerine gidiyoruz, gideceğiz. Askerimizle, polisimizle dayanışma içinde bu işi sürdüreceğiz. Bu işi başaramazsak yazıklar olsun. Bu işi başaracağız. Bu milletin huzuruna kimsenin kast etmeye hakkı yoktur, kimsenin bir şeyler elde etmeye de hakkı yoktur.

Yaşanan bu terör olayları terör örgütünün şehir merkezlerinde uygulamaya çalıştığı eylem stratejisi yok olmuştur. Battık, mahvolduk, bittik diyorlar, nereye kaçacağız diyorlar. Bölge halkı yaşananları görmüştür. Tüm güvenlik güçlerimiz gerçekten fedakarca müdahaleyle terör örgütünü bir kez daha yenmiştir. Özerklikçilik oynayanlar kaybetmiştir. Milletimizin mahremini çiğneyerek onun gönlüne gireyeceğini zannedenler sadece nefreti kazanmıştır.
Türkiye’nin bugünkü sınırları bizim son sınırlarımızdır. 100 yıl önce 5 milyon kilometrekareydi. Bunun ancak 780 bin kilometresini muhafaza edebildik. Asıl hedefin bizi kazımak olduğunun farkındayız. Hiç kimse kusura bakmasın artık o devir geride kaldı. Biz hem devletimizin fiziki sınırlarına sahip çıkacağız, hem de gönül sınırlarımızı açık tutacağız.

Gazi Musatafa Kemal başkanlığında TBMM’de toplananların ortak bir iradesi ve kararlılığı vardı. Rahmetli Menderes’in, rahmetli Özal’ın, rahmetli Türkeş’in hissiyatları aynıydı. Pek çok görüşlerini paylaşmasam da Sayın İnönü ve Sayın Ecevit’in de bu görüşler içinde olduğunu sanıyorum.

Dönemin Osmanlı yapısı içindekilerin azınlık konumunda olanların devleti nasıl parçaladıklarını bu insanlar bizzat yaşamışlardı. Meclis kurulurken, ölçü olarak ne coğrafya ne köken alınmıştı. Lozan’da da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için belirlenen ölçü İslam olan, İslam olmayan olarak belirlenmişti.

Cumhuriyet kurulduktan sonra üzerimizde emelleri olanlar boş durmamıştır. Kürt kardeşlerimiz üzerinde yeni bir ırkçılık oyunu ortaya konmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yaşanan isyanların tek bir sebebe bağlanamaycağını biliyoruz. Devletin eksikleri, hataları söz konusudur. Bu isyanların hemen tamamında tahrik unsuru dış güçlerdir. Tıpki Ermeni teröristlerin diplomatlarımıza saldırıları gibi, tıpkı PKK’nın 1984’ten bu yana sürdürdüğü terör eylemleridir. Buradan tüm vatandaşlarıma özellikle de bölge halkına sesleniyorum. Geçtiğimiz yılın temmuz ayından bu yana süren terör eylemlerinin ülkemizin menfaatleriyle en küçük ilişkisi var mıdır? Türkiye’nin ayağına çelme takma, Türkiye’nin enerjisini yavaşlatmanın ürünü değil midir?

Biz terörle mücadele sırasında şehit verdiğimiz askerimizin, polisimizin, korucumuzun adını tarihe altın harflerle kazıdık, kazıyacağız. Şehitlerimiz namusları bildikleri vatanlarını, milletini müdafaa uğrunda hayatlarını kaybetti. Peki bu Kürt gençleri ne uğruna öldü? Bunların ölümü Kandil’deki terör baronlarının umrunda mı?

Sokaklara açılan hendeklerde, örgüt kamplarında ömürleri son bulan bu gençlerin ölümü sadece aileleri için anlamldır. Onların bağı kandır, kan. Çünkü bu örgüt sevgiden değil, nefretten, öfkeden, acıdan, kandan besleniyor. Sadece öldürmek için faaliyet gösteren terör örgütü, bölgeden söküp atılmadan yaşananların önüne geçemeyiz. Terör örgütünü en küçük bir izi kalmadan bu topraklardan söküp attığımızda çözümü gerçekleştirmiş olacağız.

Birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi tesis ettiğimizde gerçek çözümü bulacağız. Ne AB’nin rapor diye yayınladığı hezeyanlar ne de bölgemizdeki sorunlu yerlerde akbaba gibi dolaşanlar Türkiye’yi durdurabilir. Yeni Türkiye vizyonumuza yapılan saldırılar tuzla buz olacak.

Bu rapor ve kararın sadece iki başlığını anlatayım. Kararın 17’nci maddesinde güya çevreci hassasiyetler bahanesiyle Türkiye’nin mega projerinden kaygı duyulduğundan bahsediliyor. Bu kaygı tanıdık geldi mi? Bu talep bizim önümüze Gezi olayları sırasında da gelmişti. Batı ülkelerinin finans kurumları mega projelere finans sağlamamak için her türlü cambazlığı yapmıştır. Çıkartmadık zorluk bırakmadılar. Şimdi de aynı şekilde bu raporda karşılaşıyoruz. Ne dediysek aynısını söylüyoruz. Türkiye 2023 hedeflerinden vazgeçmeyecek bunu böyle bilesiniz.

Akkuyu Nükleer Santrali’nin durdurulması çağrısı. Çağrıyı yapan AB üyeleri temsilcilerinden oluşan bir parlamento. Avrupa’da faaliyet gösteren 135 nükleer santrali ne yapacağız? Dünyadaki 444 santrali ne yapacağız? Halen inşa edilen 62 santral için bu çağrıyı duyan var mı? Türkiye için bu kaygı nereden kaynaklanıyor? Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığından kurtulmasından duyulan kaygı yatıyor olmasın.

Rapora bakıyorsunuz Kıbrıs, Ege konusunda sakat yaklaşım. Yalan yanlış ifadeler. Raporu yazanın akıl danesi HDP’liler olduğu için raporun böyle çıkması şaşrıtıcı değil. Hele raporun 1915 faslı var ki tam evlere şenlik. Türkiye’nin ne kadar hasmı varsa bir araya gelip rapora dercetmiştler. Arkadaşlar raporu kendilerine iade ettiler. Türkiye’nin raporu iade etme kararı alması doğrudur. Biz bunlara alıştık. AB ile ilişkilerimizi ileri götürecek diye düşünmüştük. Şimdi ne yapmak istiyorlar diye bu soruyu kendi kendime de soruyorum.

23 Nisan bazı liderler buraya geliyor. Gaziantep’te kampları gezecekler. Orayı gezdiklerinde bu rapor için sorulara cevap arayacak mı? 3 milyon insan Avrupalıları rahatsız etmesin diye burada bakılıyor, raporda bunlar için ne var? Bizim tepkimiz raporun yıkıcı bir anlayışla hazırlanmasındandır. Pek çok konuda olumlu yönde ilişkilerin seyrettiği dönemde bu raporun önümüze getirilmesi provakatif bir yaklaşımdır. 1963’ten beri göremediler ama bundan sonra ne olur bilemiyorum. Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından daha fazla, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Bu böyle bilinsin. Sadece son gelişmelere bakmak yeterlidir.

Türkiye’ye yönelik Batı kaynaklı eleştirilerin bir bölümü içinde bulunduğumuz durumun doğru anlaşılamamasından kaynaklanıyor. Aynısını pek çok Batı ülkesinde gördüğümüz uygulamalar nedeniyle ağır eleştiriler yöneltiliyor. Hapisteki gazeteciler deniliyor, gazeteci değil. Casusluk gibi suçlar. İfade özgürlüğü diyorlar küfür, hakaret gibi suçlar.”

 

kaynak: haberler.com

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat