Zenginliğin Kaynağı: Hukuk Devletine Dayalı Piyasa Ekonomisi (I)

 

gavel_money_onpage

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan 13-14 Mart tarihlerinde gerçekleşen Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde şöyle bir açıklama yaptı: “Birinci sınıf demokrasi, hukuk devleti şart, hukuk yoksa zenginler olur ama ülke zenginleşemez.

Sayın Babacan bu sözleriyle, ekonomik özgürlük, hukuk devleti ve refah arasındaki ilişkiyi çok net olarak ifade etmiş. Ben bu yazıda, Babacan’ın bir cümlede özetlediği bu ilişkiyi açmak istiyorum. Ekonomik özgürlük kavramı ile başlayalım. Ekonomik özgürlük, insanların mülkiyet hakları temelinde sahip oldukları emek, sermaye ve toprak gibi üretim faktörlerini diğer bireylerle gönüllülük temelinde serbestçe mübadele edebilmesini içerir. Bireyler, ekonomik özgürlük temelinde, diledikleri iş sahasında çalışma, diledikleri kişiye emeklerinin ürünü olan mal veya hizmeti satma, ister bizzat yatırım yaparak isterse de başkasına ödünç vererek sermayesini dilediği gibi kullanabilme imkânına sahip olur. Ekonomik özgürlüğün olduğu bir ekonomide bireyler, sahip oldukları üretim faktörlerini ne zaman, nerede, nasıl ve kimin için kullanacaklarına kendileri karar verirler. Ekonomik özgürlüğün olduğu bir sistemde merkezi bir planlayıcı yoktur. Ekonomik özgürlüğün yüksek düzeyde var olduğu sistemler “rekabetçi piyasa ekonomileri”dir.

Ekonomistlerin yaptığı araştırmalar, genel olarak, ekonomik özgürlük ile zenginlik arasında doğru orantı olduğunu göstermekte. Buna göre, bir ülkede ekonomik özgürlük ne denli fazla ise o ülkede zenginlik de o denli fazla olacaktır. Nitekim, Kanada’nın Vancouver kentinde yerleşik Fraser Enstitüsü ve ABD’nin Washington kentindeki Heritage Vakfı’nın hazırlamış oldukları iki farklı Dünya Ekonomik Özgürlük Endeksi’nde de sıralamada üst sıralarda yer alan ülkeler aynı zamanda dünyanın en zengin ekonomileridir.

Örneğin Fraser Enstitüsü Ekonomik Özgürlük İndeksinin hazırlanmasında 42 civarında kriteri dikkate almakta ve bunları beş alanda tasnif etmektedir. Bu alanlar 1) devletin faaliyet alanının genişliği, 2)  mülkiyet hakları ve hukuki yapı, 3) sağlam paraya erişim, 4) uluslararası ticaret özgürlüğü, 5) kredi, işgücü piyasaları ve ticari faaliyetler üzerindeki regülasyonlar bulunmaktadır.

Görüldüğü üzere hukuki yapı, bir başka deyişle, “hukuk devleti ilkesi” Ekonomik Özgürlük İndeksi’nin temel bileşenlerinden bir tanesidir. Bu ilke, temel hakları koruyan genel, soyut, bilinebilir hukuk ilkeleri temelinde sadece yönetilenlerin değil ama yöneticilerin de hesap verebilir olduğu bir hukuki, siyasi yapıyı ifade eder. Bu ilke sayesinde bir ekonomide bireyler mülkiyet haklarının güvencede olduğunu, içine girdikleri sözleşmelerin mahkemelerin garantisi altında olduğunu, siyasi karar alıcılar tarafından ayrımcılığa tabi tutulmayacağını bilerek üretim ve mübadele süreçlerine katılırlar. Bu ilke sayesinde bireyler çabalarının meyvelerine sahip olabileceklerini bildikleri için kaynaklarını üretken bir biçimde kullanmaya teşvik edilir. Böylece zenginlik doğar. Bu, “rekabetçi piyasa ekonomisi” veya “rekabetçi kapitalizm” modelidir.

Hukuk devleti ilkesinin olmadığı yerlerde özel mülkiyet temelinde işleyen ekonomik sistem “rekabetçi piyasa ekonomisi/kapitalizm” olmayıp “yandaş kapitalizmi” veya “ahbap/çavuş kapitalizmi” denen sistemdir. Bu sistemde, kurallar herkes için bağlayıcı, genel geçer kurallar olmayıp; seçici bir şekilde işletilen kurallardır. Bireylerin mülkiyet hakları güvence altında değildir. Kişilerin mülklerine iktidarı elinde bulunduranlar tarafından el konulabilir. Kamu kaynakları, etkinlik ve liyakat temelinde değil yakınlık ve bağlılık temelinde dağıtılır. Bu sistemlerde Sayın Babacan’ın dediği gibi zenginler olabilir ama ülkenin genel zenginliği yakalaması imkânsızdır.

Gelecek yazımızda bu ilkeler ışığında Türkiye’yi değerlendireceğiz. İyi haftalar.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat