Barışı beklerken!

ibrahim özdemir

Zorlu bir kıştan sonra baharı bekliyoruz. Baharın müjdecisi olan Nevruz’a da az kaldı.

Ancak Türkiye ve bölge insanı her şeyden çok Barış’a hasret

Bölge insanı hasretle gurbetten gelecek sevdiğini beklediği gibi, BARIŞI bekliyor.

Bu topraklar nicedir BARIŞA hazret kaldı.

Bu yazıyı yazmadan önce bir kez daha İngilizce, Arapça, Türkçe ve Kürtçe yayın yapan dünyanın belli-başlı haber kanallarından bölgeyle ilgili haberleri izledim.

Pakistan, Afganistan, Irak, Yemen Suriye, Filistin, Mısır, Libya, Sudan ve Türkiye…

Bölgedeki ne büyük petrol rezervleri toptan ateş almış sanki. Her yer ateş ve duman altında.

Yakılan ve yıkılan şehirler, sönen ocaklar, ölenler, öldürenler ve göç edenler… Ezidi ve Hıristiyan azınlıkları çıkarırsak hepsi Müslüman. Ölen de öldüren de…

Kur’an’ın “kardeşlik hukuku” unutulmuş.

Bu hukuk nicedir kardeşlerimizle birlikte yaşamamız yetmiyor.

Gündemdeki barış sürecini düşünürken tüm bunlar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçiyor.

Kur’an “Hayır Barıştadır” der.

Huzur, refah, kalkınma ve insanların mutluluğunun ancak barışın hakim olduğu toplumlarda ve topraklarda mümkün olduğunu talim eder.

Kur’an barışı becerebileceğimizi söylediği halde Müslüman toplumlar “barış içeresinde yaşamayı” beceremiyor.

Zira barışı yapmak ve yaşatmak ölmek ve öldürmekten daha zor.

Barışı becerebilmek için öncelikle karşımızdakini anlamaya çalışmak lazım. Empati lazım. Kişisel çıkar ve menfaatlerimizden çok çocuklarımızı, torunlarımızı ve geleceğimizi düşünmek lazım.

Kısaca fedakârlık lazım. Günü ve kendimizi için değil, yarın için fedakârlık.

Bunlar zor şeyler. Bundan dolayı bu süreçte yer alan aktörlerin çok dikkatli olması gerekiyor.

Vizyon ve ufuklarını; gelecek tasavvurlarını ufuktaki seçime göre belirleyenler kaybedecekler.

Farklı renklerimiz ve etnik zenginliğimizle bu topraklarda barış ve huzur içerisinde yaşamayı tercih edenlerin adları tarihe altın harflerle yazılacak.

Bu süreç son şansımız. Bölgedeki gelişimlere bakınca bunun anlamak zor değil.

Ya birlikte ve barış içerisinde yaşamayı tercih edecek ve bunu becereceğiz. Ya da diğerleri gibi olacağız.

Hiçbir dış mihrakı suçlamadan Müzeyyen Senar’ı dinlemenin vaktidir:

Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime

İstikbalimiz bu gün vereceğimiz kararımıza bağlı.

Bugün vereceğimiz karar, göstereceğimiz irade ülkemizin ve insanımızın geleceğini belirleyecek.

Çocuklarımız ve torunlarımız yaşanabilir bir ülke mi yaşayacaklar?

Yoksa Suriye, Libya, Sudan, Afganistan, Yemen gibi iç savaş, kaos ve şiddetin her çeşidinin hakim olduğu; insanların yarının olmadığı bir ülkede mi?

Bu soruların cevabını bugünkü duruş ve davranış tarzımız belirleyecek.

Çocuklarımıza, torunlarımıza ve insanımıza yaşanabilir bir ülke bırakmak için hepimizin sorumluluk üstelenmesi gerekiyor.

Bu satırları yazarken Şubat 2013’te  Gaziantep’ten-Doğubayazıt’a yaptığım bir seyahati hatırladım.

Karayolu ile giderken, terör ve fail-i meçhuller sonucu bu toprakların 30 yılı aşkın bir süredir barışa hasret olduğunu hatırladım.

Göç etmiş, ettirilmiş; yakılmış veya yaktırılmış, harabeye dönmüş köylerin yanından geçtim. Dağ tepelerinde nöbet bekleyen askerlere selam verdim.

Diyarbakır, Batman, Siirt, Bitlis ve Ağrı’da yolumun düştüğü her yerde ve her noktada karşılaştığım herkesin ve her kesimin görüş ve eğilimlerini öğrenmeye çalıştım.

Bunların içerisinde petrol istasyonunda çalışan işçiden tutun bölgenin en saygın kanaat önderleri, din âlimleri, akademisyenleri, medya mensupları, ev hanımları, öğrenciler ve esnaf olmak üzere birçok kesim var. Farklı görüşler olmasına rağmen görüştüğüm kesimlerin büyük ekseriyetinin demokratik çözüm sürecini desteklediğini ve gelecekle ilgili umutlu olduğunu gördüm.

Dahası, bölgede görev yapan İzmir, Denizli, Yozgat, Konya, Edirne gibi farklı şehirlerden karşılaştığım kamu görevlileri de bu sürecin başarılı olmasını temenni ediyor; barış ve huzuru bekliyordu.

Doğubayazıt’ta birlikteliğimizin ve kardeşliğimizin sembolü ve çimentosu olan ünlü Kürt Bilgesi Ahmed-i Xani’nin türbesini ziyaret ederken kulağıma fısıldanan şu sözleri ise unutmam mümkün değil: “Hocam bu sorun çözülecek değil mi?”

Vatandaşın bizden beklediği ve duymak istediği cevabın  “bu sorun artık çözülsün” olduğu açıktır.

Ufuktaki kara bulutlara, konuyu siyasi çıkarları için kullanmak isteyenlere inat, sürece destek veriyorum.

İnancım gereği umutluyum. Umutlu olmaya mahkûmum.

“Barış hayırlıdır” diyen ilahi mesaja uyarak  “Barış süreci hayırlı olsun” diyorum.

 

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat