Başkanlık,Barış süreci ve Demirtaş’ın çıkışı…

hitchcock_toppage

Oya Baydar köşesinde “Gündelik yaşamımızı, ruh sağlığımızı, huzurumuzu, çoluk çocuğumuzun geleceğini etkilemese, bu ülkede olup bitenleri heyecanlı, biraz da acıklı ve korkulu bir macera filmi gibi seyredebilirdik.” diye yazmış. Çok haklı. Sadece son birkaç günün gündemi bile biz sıradan insanların ruh halini derinden etkileyecek yoğunlukta…

Her ne kadar Oya Baydar Türkiye’de olup biteni “acıklı ve korkulu bir macera filmi”  olarak nitelese de ,ben daha çok Mel Brooks’un Hitchcock’un ünlü korku filmlerini tiye alan ‘komedi-korku’ türüne yakın buluyorum.

Bu ülkede artık kimsenin inkar edemeyeceği bir kürt sorunu ve bu sorunu çözmek üzere masaya konmuş bir ‘barış süreci’ var. Onbinlerce insanımızı toprağa düşüren düşük yoğunluklu iç çatışma günlerine geri dönmemek için,toplum Hükümet ve kürtlerin siyasi önderleri ve İmralı arasında yürütülen sürece en azından sessiz kalarak,aklına takılanları sormayarak büyük destek veriyor. Ancak ,bu uğurda gerçekten büyük çaba sarfeden Cumhurbaşkanı ani bir dönüşle “kardeşim neyin eksik senin? Bir Kürt olarak sen bu ülkede Cumhurbaşkanı oldun mu, oldun. Başbakan çıkardın mı, çıkardın. Bakan çıkardın mı, çıkardın. Devletin en üst kademelerine yönetici gönderdin mi, gönderiyor musun, var. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde var mısın, var. Ne istiyorsun daha? Ne istiyorsun? Allah aşkına bizden farklı neyiniz var. Her şeye sahipsiniz.” diyor.

Daha Cumhurbaşkanı’nın bu konuşmasını sindirememişken, İmralı’ya yeni bir heyetin gittiği ve gözlemci heyetinin şekillenmeye başladığı haberleri ajanslara düşüyor.

Kaldı ki,bu konuşmada kullanılan dil de ayrı bir sorun. Cumhurbaşkanı kürtlere seslenirken o kadar çok “biz-siz” diyor ki bu ayrıştırıcı dille oturulan barış masasından ne çıkar diye düşünmeden edemiyor insan!..

Cumhurbaşkanını böyle konuşmaya iten nedenin 7 Haziran seçimleri ve süper başkanlık hedefi olduğu açık. Zaten Cumhurbaşkanı bir adım daha ileri giderek Türkiye’yi bir Anonim Şirket olarak yönetmek istediğini de beyan etti. Tabii bu şirkette CEO olmaya mı yoksa yönetim kurulu başkanlığına mı talip,onu şimdilik bilmiyoruz. Kaldı ki terörün maliyetinden bahsederken önceliğin yok olan güven ortamı ve insan kaynağı değil de kaybedilen paralar olması Türkiye’ye bir anonim şirket olarak bakıldığını doğruluyor.

2003 hükümet programında ‘piyasa ekonomisi’ yerine ‘piyasa toplumu’ vurgusuna yer verilmesinin tesadüfi olmadığını, süper başkanlığın gerçekte hukukun yerine şirket yönetim ilkelerinin konacağını öğrenmiş olduk. Tabii burada demokrasiye, çok sesliliğe, çok kültürlülüğe yer yoktur. Şirketim amacı, araçları ve bir kurumsal kültürü yukarıdan aşağıya dikte edilecektir.

Bu planın hayata geçirilmesinin tek koşulu 7 Haziran seçimlerinde TBMM’de 330’un üzerinde bir sandalyeye sahip olmaktır. İşte burada HDP bu seçimin kilit partisi olarak ortaya çıkıyor. 7 Haziran sonrasında Türkiye A.Ş’nin çalışanları mı olacağız yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı mı sorusunun cevap anahtarı HDP’nin elindedir.

Selahattin Demirtaş, son Meclis grup toplantısında Hem Erdoğan’a hem de Türkiye kamuoyuna çok açık ve net bir ifade ile bu cevabı sunmuştur. “Bu mevcut sistem artık bize dar geliyor dar. Başkanlık sistemidir, liderlik sistemidir.Esasen bizim kadim devlet geleneğimizdeki sistem de budur” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a  “HDP var olduğu sürece seni başkan yaptırmayacağız” demiştir.

Seçimleri başımıza neler gelecek endişesiyle bekleyen kamuoyunun en çok merak ettiği soru ciddi bir baraj sorunu olan HDP’nin kendini nasıl tanımlayacağı, müzakere sürecinin bir parçası olarak nasıl Türkiyelileşeceğiydi…Bu sorunun farkında olan Demirtaş, tarihin en kısa grup konuşmasında Türkiye’nin demokratikleşmesinin temel aktörü olacaklarının güvencesini topluma sunmuştur. Demirtaş bu çıkışıyla  hem kürtlerin hak ve özgürlük taleplerinin hem de Türkiye’nin demokratik hukuk devleti olma talebinin ağır sorumluluğunu üstlenmiştir.

Kürt sorununun kalıcı olarak çözümü Türkiye’nin gerçek bir demokratik hukuk devleti olmasıyla mümkün.Ya da tersi…Ne var ki Demirtaş’ın bu çıkışı  seçimlerden süper başkanlık beklentisi olan Cumhurbaşkanı  ve entourage’ını ziyadesiyle rahatsız edecektir. Bu nedenle seçim tarihi yaklaştıkça ortamın daha da gerilmesi hatta şiddetin siyaset sahnesine taşınması sürpriz olmaz. HDP böyle bir ortamı engellediği ölçüde Türkiye demokrasisinin en önemli oyuncusu olacaktır. Ama biz 7 Haziran’a kadar çoğu kez neler olduğunu kavramaya çalışırken  Mel Brooks yönetiminde Hitchcock filmi izlemeye devam edeceğiz.

 

 

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat