Bu seçimleri tarih nasıl yazacak acaba?

seçimler

Tarih, otoriterleşmenin, dünyadan kopmanın, gerçeklik algısını yitirmenin, toplumsal barışı ıskalamanın, yolsuzluklar ve taşlaşmış vicdanların her iktidar için sonun başlangıcı olduğuna dair sayısız örnekle doludur. Önce gerçeklik algısı yitirilir, sonra topluma bir deli gömleği giydirilerek bambaşka bir hikaye anlatılır. Bu hikayeye inanmayanlara parmaklar uzatılarak ‘vatan hain’i denir. Bu süreç, inananların korkunç bir sosyal ve ekonomik krize uyanması ve elinde avucundakileri kaybetmesiyle sonlanır genellikle… Geride kalanlar uzun yıllar utanarak yaşamaya mahkum olur.

Sanki, o yüzleşme anı yaklaşıyor gibi…Şunun şurasında bir ay sonra sandığa gideceğiz. Ama, bu seçim bildiğimiz hiçbir seçime benzemiyor!..

Meydanlarda iki AKP var. Birinin genel başkanı Başbakan Davutoğlu, diğerinin genel başkanı da Cumhurbaşkanı Erdoğan… Davutoğlu, genel seçimlere hazırlanıyor. Davul onun sırtında…

Erdoğan ise il il, meydan meydan dolaşarak, açılıştan açılışa koşarak başkanlık propagandasını yapıyor. Üstelik bunu yaparken bazan Başbakan’ın yetkilerine el atıyor bazan örtülü ödeneğine…Anayasayı, tarafsızlık yeminini çiğniyor, kamu kaynaklarını kullanma hakkının yüzde 52 ile kendisine verildiğini iddia ediyor, muhalefet liderlerine, medyaya en ağır sözlerle çatıyor, yargıya talimatlar veriyor ve bütün dini sembolleri seçim meydanında tepe tepe kullanıyor…

Yüzde 10 gibi çok yüksek bir seçim barajı, Hazine kaynaklarının ve devlet ve kamu imkanlarının iktidar partisince tepe tepe kullanılması 7 Haziran seçimlerine yeterince gölge düşürmüşken, Cumhurbaşkanı’nın da  seçimlere dahil olması  önümüzdeki seçimlerin meşruiyetini iyice tartışmalı hale getirdi maalesef.

Ne barış süreci, ne ekonomi, ne dış politika, ne artan gerilim, ne hukuk devleti, ne kurumsal alt yapı, ne dini değerler, ne de evrensel değerler; her şey başkanlık uğruna bedel olarak piyasaya sürülüyor…

Muhalefet partileri ve seçmenler ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Tayyip Erdoğan, Oya Baydar’ın ifadesiyle AKP’ye paralel bir Tayyip Bey Partisi kurmuş, Anayasayı açıkça ihlal ederek 7 Haziran seçimlerinin meşruiyetini tartışmalı hale getiriyor. Cumhurbaşkanı’nın anayasa ihlalleri karşısında ilk olarak böyle bir durumla karşılaşan Yüksek Seçim Kurulu da şaşkın. Çünkü böyle bir şey hiçbir şekilde öngörülmemiş!

Giderek bir iç çatışmaya evrilme ihtimali artan bu kaostan nasıl çıkacağımızı anlatmak için “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” demek yeter mi, yoksa  kazananı olmayan savaşı vurgulayan “pirus zaferi” mi desem bilemiyorum…

Emin olduğum tek şey, çıkışı çok zor olan bir yola girdiğimiz ve çok ağır bir bedel ödeyeceğimizdir. Demokrasi ve özgürlüklerden vazgeçtim, toplumsal barışımız bile tehlikede Türkiye’nin ileri demokrasi olacağı, bölgesinde ve dünyada saygın bir ülke olacağı,insanlarının özgürlüğü iliklerinde hissedeceği rüyasından  büyük bir kaosa ve hepimizi yıkıma götürecek bir belirsizliğe  uyandık.

Hep aynı çemberin içinde dönüp duruyoruz…Yıllardır aynı sorunları konuşuyoruz. Çözümünü bilmediğimiz tek bir sorunumuz yok. Sadece zaman zaman sorunları çözermiş gibi yaparak, tüm sorunlarımızı onlarca yıl halının altına süpürmeyi iyi becerdik. Bu konuda epey bir uzmanlaştığımızı kabul etmek lazım. Hatta uzmanlığımızı, entelektüelliğimizi, bilgi birikimimizi çözemediğimiz sorunları konuşarak kazandık…

Bütün bu yaşadıklarımızın sorumluluğu sadece mevcut iktidara ve siyasi partilere yüklenemez biliyorum. İç düşman yaratma ve bu düşmanı yok etme iddiasıyla onlarca yıldır demokrasi ve hukuk devletinin içini boşalttık. Sık sık askeri müdahalelerle konjonktürel iç düşmanlarımızın tepesine bindik, siyasetin alanını daralttık ve toplumsal iç dinamikleri yok ettik. O kadar çok düşman ürettik ki, kendimiz bile hangi kampa ait olduğumuzu şaşırdık. Toplum olarak sol-sağ,Türk-Kürt,alevi-sünni,milliyetçi-emperyalizmin uşağı,evindeki yüzde 50-öteki yüzde 50,dindar-ateist,çapulcular-bizim çocuklar, laikler-başörtülüler, kentliler-göbeğini kaşıyanlar,hainler-vatan evlatları ve paralelciler-Tayyipçiler gibi onlarca parçaya bölündükçe bölündük…

Her bölünme ile devlet daha da merkezileşti. devleti yönetenlerin yetkileri artırıldı,sorumlulukları sıfırlandı. Aşırı merkezi, hesap verme sorumluluğu olmayan ve karşısında vatandaşlarının boyunlarının kıldan ince olduğu bir devlet etme anlayışı pekiştikçe pekişti ve biz  bugünlere böyle geldik. Hem yasaklayıcı hem de müdahaleci olan bu devletin yarattığı rant ekonomisinin var ettiği dolar milyonerleri ve milyarderlerinin sayısının artmasına zenginlik dedik. Böyle güçlü,dokunulmaz ve sevdiğini ihya ,kızdığını rezil rüsva eden bir devletin elbet yönetenleri ve o yönetenlerin de yanaşmaları olacaktı…

Yıllardır bazen korkudan bazen işimize öyle geldiği için ses çıkarmadığımız ve yanında hizalanmaya gayret sarf ettiğimiz o büyük yapının ortaya saçılan pisliklerine, bugün  çoğunluğun ses çıkarmaması da çıkarlar ve korkunun diğer tüm değerlere galip gelmesindendir. Şöyle bir geri çekilip ‘an’a baktığımızda sanki bütün ölçülerimizi,ahlaki değerlerimizi ve hukukun evrensel  kriterlerini büyük bir kara delikte kaybetmişiz gibi geliyor…

7 Haziran seçimlerinin bu kaosa son vereceğini beklemek safdillik olur. Üstelik toplumun yarıya yakını seçim güvenliğine kuşkuyla bakıyor.

Ama gerçeklerle yüzleşme günü er geç gelecek.Bu kaçınılmaz. Dünya siteminde bulunduğunuz coğrafyada bir NATO üyesi ülkeye kimse “paşa gönlünüz nasıl isterse” demez. Asıl korkum o yüzleşme anına neyin sebep olacağı ve o yüzleşmenin bedelinin ne olacağıdır.

 

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat