Burada bir hükümet var

rtedavutoglu

Bir yanda halk oyuyla seçilen bir Cumhurbaşkanı, ki bu Cumhurbaşkanı tüm seçimleri neredeyse tek başına kazanmış ve ‘millet iradesi’ni hukukun da üstünde tarif eden biri, diğer yanda  yürütme gücü ve sorumluluğunu taşıyan bir hükümet… Cumhurbaşkanı ile  hükümet çatışmasının sonuçlarının acı tadı hala damağımızda. Üstelik bu kez çatışmanın sonucu doğrudan barış sürecini etkileyecek…

Halkın doğrudan oylarıyla seçilen ve sorumluluğu olmayan bir Cumhurbaşkanı’nın  eninde sonunda bir yönetim krizine yol açacağı bekleniyordu. Ancak bu krizin 7 Haziran seçimlerine kadar halının altına süpürüleceği, tarafların en azından kamuoyu önünde çatışmayacağı öngörülüyordu. Zaten Davutoğlu’nun en az Cumhurbaşkanı kadar meydanlarda aktif olmaya çalışması ve bunu yaparken Cumhurbaşkanı ile hiç karşı karşıya gelmemesi bu politikanın dikkatle yürütülmeye çalışıldığının kanıtlarını taşıyordu.

Ne var ki, toplumun büyük bir merak ve endişeyle beklediği Newroz öncesi tarafların üzerinde mutabık kaldığı ‘izleme heyeti’ çatışmanın fitilini ateşledi. Cumhurbaşkanı’nın sitemle başlayıp hükümeti eleştirerek devam ettiği konuşmasına Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın ‘burada bir hükümet’ var hatırlatması, Cumhurbaşkanı’nın  “Zaten Dolmabahçe mutabakatına da, 10 maddeye de karşıyım” cevabıyla  açık bir krize dönüştü. Fidan ve Merkez Bankası krizinin birikimi barış sürecinde balonu patlattı.

Bugün Çankaya’da yapılacak Bakanlar Kurulu toplantısında kriz, ya buzdolabına kaldırılacak ya da Cumhurbaşkanı’nın hükümet üzerindeki gölgesinin AKP’ye etkileri kamuoyu araştırmalarının rehberliğinde ele alınarak, Arınç’ın ‘burada bir hükümet var’ sert çıkışının içi doldurulacak.

Barış süreci Erdoğan ile başladı. Daha doğrusu ‘yürütmenin başı’ olan Erdoğan ile başladı.  Davutoğlu da şimdiki hükümetin başı olarak süreci Erdoğan’ın bıraktığı yerden devraldı ve kabul edelim ki, siyasi çözüm yolunda 2 Ekim 2014 kararnamesi ve Dolmabahçe mutabakatı gibi somut adımlar atarak, Erdoğan’ın bıraktığı yerden daha öteye taşıdı.

Sorun da galiba tam burada çıktı. Barış süreci başladığı andan itibaren çatışmanın durması ve çatışmasızlığın devamı  Erdoğan için yeterli kazanım iken, Davutoğlu gerçek bir siyasi barışı kovalamaya başladı. 7 Haziran seçimlerine Davutoğlu’ndan çok farklı bir anlam yükleyen Cumhurbaşkanı’nın ” izleme heyeti Ada’nın meşruiyetini artırır” sözü ve ” anadil bir de zorunlu mu olsun, bu isteklerin ardı arkası kesilmez”  vurgusu, daha önce söylediği ‘kürt sorunu yoktur’ çıkışının devamıdır.  Cumhurbaşkanı,  Kürt meselesi konusunda yeterli adımların atıldığını düşünmekte ve hükümeti gereksiz adım atmakla eleştirmektedir. Dahası bu gereksiz adımların başkanlığına mal olacağı endişesini taşımaktadır…

Hükümet cephesine bakarsak, AKP’nin kamuoyu araştırmalarını en etkin kullanan parti olduğunu biliyoruz. Son zamanlarda kararsız seçmenlerin özellikle AKP seçmeni arasında giderek artması, Davutoğlu hükümetinin Cumhurbaşkanı karşısında sessiz kalma politikasını gözden geçirmeye zorluyor gibi. Galiba ilk deneme 3 dönem kuralı nedeniyle dinlenmeye çekilecek olan Bülent Arınç’ın cepheye sürülmesi ile yapıldı.  Ama kamuoyu asıl cevabı Davutoğlu’ndan bekliyor. Davutoğlu, Fidan olayında olduğu gibi sessiz kalırsa siyasetçi olarak bu çatışmanın tek kaybedeni olacak. ‘Burada bir hükümet var!’ ya da ‘burada bir kriz var!’ seçeneğinin anahtarı Başbakanın elinde…

Öte yandan, Cumhurbaşkanı’nın uzun uzun düşünmeden bu çıkışı yaptığını sanmıyorum. AKP’den giden oyların MHP’ye yöneldiği bir sır değil. Çok iyi bir iletişim stratejisi ile Newroz ve Öcalan’ın mesajının tam karşısına konan MHP Kurultayı’nın süper başkanlık hedefi olan Cumhurbaşkanı’nı etkilemediğini söyleyemeyiz.  Seçtiği kurultay tarihi ile ülkenin bölünmesinden kaygılı olanlara Öcalan’a karşı MHP mesajını veren ve TV ekranlarının ikiye bölünerek aynı anda Newroz ve MHP Kurultayı’nı izlemeye çalışması ile bunu kamuoyunun hafızasına kazıyan Bahçeli’nin kurmayları Kurultay’dan istedikleri sonucu aldılar.

Cumhurbaşkanı, hükümetle ters düşmeyi dahi göze alarak yaptığı son çıkışla hem MHP’ye gidecek olan seçmeni elinde tutmayı hem de kamuoyunu ikna etmekte güçlük çektiği başkanlık sistemine güçlü bir gerekçe sunmayı hedeflemiştir. Bundan sonra meydanlarda sık sık ‘başkanlık olmazsa, kimin ne yaptığı belli olmaz…ülkenin bölünmesini istemiyorsanız bana başkanlığı verin’   sözlerini sık sık duyacak gibiyiz… Dahası bir süredir kontrolünden çıkmış gibi görünen gündem belirleme topu yeniden Cumhurbaşkanı’nın elindedir… Ve Erdoğan, barış sürecine su katıyor gibi görünse de, milliyetçilik dozu her geçen gün artan bir söylemle gündemi belirlemeye devam edecektir.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat