Dershane kararı ve hukukun üstünlüğü

aym

Hükümet’in dershanelerin kapatılmasına yönelik olarak Meclis’ten geçirdiği kanunu Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz hafta Anayasa’ya aykırılık gerekçesi ileoy çokluğuyla iptal etti. Bu karar Türkiye’de keyfi yönetimin karşısında “hukukun üstünlüğü”nün tesis edilmesi açısından çok büyük önem taşımaktadır.

Anayasa mahkemeleri liberal demokratik sistemlerde çoğunlukların keyfi yönetime sapmasının önüne bir engel olarak inşa edilmiştir. Anayasa mahkemeleri bu fonksiyonlarını, esas olarak, yasama organlarının yapmış oldukları yasaların temel hak ve hürriyetleri korumak üzere yazılan “sahici anayasalara”uygunluğunu denetleyerek gerçekleştirir. Eğer yasama meclislerinin yaptığı yasalar, anayasada korunan hak ve hürriyetlere halel getirir nitelikte ise anayasa mahkemeleri böyle yasaları iptal eder.

Yerleşik liberal demokrasilerde anayasa mahkemelerinin bu türden kararları “milli irade”ye darbe olarak eleştirilmez. Batı demokrasilerinde Jean Jacques Rousseau’nun entelektüel atası olduğu, kendilerini “liberal demokrat” olmaktan çok demokrat olarak tanımlayan bir kesim vardır. Bu kesime göre çoğunluğun iradesi “genel irade”yi yansıttığı ölçüdeherhangi bir kayıtla sınırlanmamalıdır. Bu çerçevede anayasa mahkemeleri onlara göre gereksiz ayak bağlarıdır.Öte yandan, kendisini liberal demokrat olarak tanımlayan kişiler kategorik olarak böyle yorumlar yapmazlar. Liberal demokratlar da anayasa mahkemelerini eleştirirler. Ancak onların eleştirileri, esas olarak, anayasa mahkemesinin varlığına ilişkin bir eleştiri olmaktan ziyade kararlarında birey haklarını koruyan özgürlükçü bir çizgiden uzaklaşmasına yöneliktir.

Bizim ülkemizde de Prof. Mustafa Erdoğan, Prof. Ergun Özbudun, Prof. Mehmet Turhan, Prof. Serap Yazıcı, Prof. Levent Köker gibi tamamının ismini burada zikredemediğim “liberal anayasacılık” ilkesinin ne anlama geldiğini bilen ilkeli anayasa hukukçuları, Anayasa Mahkemesi’ni aldığı veya almadığı kararlarından dolayı geçmişte eleştirmişlerdir. Hatta Prof. Mustafa Erdoğan maddi ve manevi olarak ağır maliyet ödemek zorunda kalmıştır. Nitekim özellikle 12 Eylül 2010 Referandumu ile yapılan reformlardan önce Anayasa Mahkemesi, Türkiye’de kurulu asker-sivil bürokratik vesayet rejiminin yargı ayağında önemli bir rol oynuyordu. Anayasa Mahkemesi içtihadı bireysel özgürlükleri korumaktan ziyade, resmi ideolojiye dayalı vesayet rejiminin devamını sağlamaya yönelik kararlardan oluşuyordu (Bkz. “Türban kararı”, “367 Kararı”, parti kapatma davaları vs.).

Ancak, 12 Eylül Referandumu sonrasında yeniden yapılanan Anayasa Mahkemesi Haşim Kılıç Başkanlığı döneminde aldığı kararlarla, yerleşik liberal demokrasilerdeki anayasa mahkemelerinin içtihatlarına yaklaşmıştır. Hükümet’in iletişim ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı yönde Twitter’ı kapatan kararını iptali, HSYK Yasası’nın yargı bağımsızlığı ve dolayısıyla kuvvetler ayrılığı prensibini zedeleyen maddelerini iptali; Balyoz Davası sırasında sanıkların adilyargılanma haklarının ihlal edildiği ve bu nedenle yeniden yargılanmaları hükmü gibi kararları bunlara örnektir. Son olarak, Dershanelerin kapatılması ile ilgili verdiği karar Prof. Zühtü Arslan döneminin başlarında verilmiş hukukun üstünlüğünü pekiştiren tarihi nitelikte bir karardır. Bu kararla, Prof. Zühtü Arslan Başkanlığı’ndaki Mahkeme’nin “Yürütme ile uyumlu” olacağı şeklindeki öngörüler de temelsiz kalmıştır.

Bu kararın kesin gerekçesini henüz görmemekle birlikte, mülkiyet hakkı, girişim özgürlüğü, eğitim özgürlüğü gibi temel birey özgürlüklerini zedeleyen bir yasanın iptaliile Anayasa Mahkemesi’nin meşru rolünü ifa ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çerçevede, Aydın Ünal, Şamil Tayyar ve Mehmet Metiner gibi kimi AKPmilletvekillerinin Anayasa Mahkemesi’nin bu kararından sonra “bu milletin iradesine yönelmiş bir yargı darbesidir” mealindeki açıklamalarının ve meseleyi hak ve hürriyetler açısından almak yerine Hükümet-Cemaat kavgası ekseninde değerlendiren yaklaşımlarının ciddiye alınacak bir yanı bulunmamaktadır. Bilakis, Anayasa Mahkemesi’nin, Yürütmenin Yasama’daki çoğunluğuna dayalı olarak temel birey hak ve özgürlüklerine indirdiği bir “darbe”yi bertaraf ettiğini söylemek daha yerinde olacaktır.

Şimdi, Prof. Zühtü Arslan Başkanlığı’ndaki Anayasa Mahkemesi’ni bir başka zorlu sınav bekliyor: MİT Yasası. Dilerim Mahkeme bu sınavdan da başarı ile çıkar.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat