Kaynak nerede kaynak?

ekonomi

Genel Seçim yaklaşırken dört büyük siyasi parti arka arkaya seçim beyannamelerini açıkladı. Eski bir siyasetçi ve bizzat birkaç seçim beyannamesi hazırlığına katılmış biri olarak, açıkçası seçim beyannamelerinin böyle bir tartışma yaratacağını öngöremedim. Bu nedenle seçim beyannameleri üzerine bir şey yazmayı düşünmüyordum… Ne zaman ki, Maliye Bakanı Şimşek, CHP’nin seçim vaatlerini çok iddialı ve sarkastik bir biçimde, ‘kaynak nerede’ sorusuyla gündeme taşıdı ve bu tartışmaya ‘ekonomik istikrarın tek güvencesi’ muamelesi yapılan Bakan Babacan da katıldı, benim için seçim beyannameleri üzerine bir şeyler yazmak da farz oldu…

Tüm tartışma ‘Kaynak var mı kaynak?’ sorusu etrafında dönüyor. Bir kere bu soruyu 13 yıldır iktidarda bulunan ve her fırsatta Türk ekonomisi çok güçlü iddiasını dile getirip, global krizler bize teğet geçer diyenlerin sorması oldukça abes.. Öyle ki emekliye iki maaş ikramiye vaadinin bedeli sadece 26 milyar lira… Bu kadar güçlü olduğu iddia edilen, hatta Başbakan’ın krizdeki Avrupa’nın işsizlerini ülkesine davet ederek onlara iş verebileceği vaadi akıllardayken, ülkenin Maliye Bakanı ve Başbakan Yardımcısı’nın bu vaat hayata geçirilirse tekrar IMF’nin eline düşeriz uyarısı yapmaları, hepimizden saklanmaya çalışılan acı gerçeğin itirafı değilse ne?

Rakam okumayı bilenler, bütçe içinde bu vaatlerin karşılığını çok rahat bulabilirler. Bir kere 2015 bütçesinde faiz dışı fazla olarak 33 milyar lira var. Bu para emekliye ödenecek ikramiyeyi fazlasıyla karşılar. Kaldı ki; 2008 yılında faiz dışı harcamalar GSYH’nın yüzde 18’i kadarken, harcamalar 3 puan artırıldı ve GSYH’nın yüzde 21-22’sine ulaştı. Ne kriz çıktı ne de Türkiye IMF’ye muhtaç oldu! O zaman sorun nerede?

Sorun; 2002’de iktidara gelirken elinde hazır bir ‘güçlü ekonomiye geçiş programı’ bulan, bu programın bir krizden çıkış programı olduğunu kavrayamayan ve bunun yerine güçlü bir ekonomik dönüşüm programı koyamadığı gibi global piyasalardaki ralliyi sonsuza kadar devam edecek sanıp, bol keseden sadece ekonominin tüketim ayağını güçlendirmeye harcayan iktidar ve bunun büyüsüne kapılan miyop piyasa yaklaşımında…

Oysa büyümeyen ekonominin krize gireceğini, kamu borç yükü düşük olsa bile krizden kaçamayacağını bilmek için etrafınıza bakmanız yeterli. Biz herkese ders vermeye kalkarken kendi gerçeğimizi fena halde unuttuk. Dışarıdan gelen ucuz ve bol kaynak ile katma değerli üretime hiç yatırım yapmadan, insan kaynağının niteliği ve verimliliğini artırmadan gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatacağımızı sandık. Siz hiç tükettikleriyle övünen bir ülke gördünüz mü? Biz ne yazık ki son 10 yılda sadece tükettiklerimizle ve büyüyen pazar olmakla övündük.

Hadi diyelim özeleştiri bizim genlerimizin bir parçası değil. İnsan hiç başka ülkelerin neden krize girdiğine de mi bakmaz? Mesela İrlanda krize girdiğinde kamu borç yükü bizden çok daha düşüktü. Ama yine de krizden kaçamadı. Avustralya yüksek kamu borcuna rağmen kriz yaşamadı. Ekonomiyi yönetmek için bir yandan kapsayıcı kurumsal bir yapıyı güçlendirmek, diğer yandan bu yapı içinde esnek olabilmek gereklidir. Biz ikisini de yapamadık. Hem kurumsal alt yapıyı yok ettik, hem de hep yaptığımızı yapmaya devam etmeyi istikrarlı yönetim sandık. O nedenle ekonomik durgunluk dönemlerinde dahi yüksek tutarda faiz dışı fazla ayırıp kamu borç stokunu indirmeye odaklanırken özel kesimi hedging yapmadan borçlanmaya teşvik ettik.Sonuç düşük kamu borç yüküne rağmen krizde bir ekonomi, sürekli değer kaybeden parası nedeniyle diken üstünde bir iş ortamı ve artan işsizlik…

Bir de işin ahlaki yönü var ki, kesinlikle görmezden gelinemez. Muhalefetin seçim vaatlerini yerden yere vuran AKP korosunun öncelikle kendi vaatlerinin akıbetine bir bakması ve bunun hesabını kamuoyuna vermesi gerekmez mi?

Şimdi AKP’nin son seçim beyannamesindeki bazı vaatlerine ve gerçekleşip gerçekleşmediklerine bir bakalım: 2011 AKP Seçim Beyannamesinde 2015 yılında GSMH’nın 1.76 trilyon dolar olacağı vaat edilmiş. Gerçekleşme 752 milyar dolar. Yanılma payı yüzde 43…

Kişi başına gelir hedefi 14.000 dolar. Gerçekleşme 9680 dolar. Yanılma payı yüzde 45… 2015 işsizlik hedefi yüzde 7, gerçekleşme yüzde 11.3, sapma yüzde 62… İhracat, kur hedefi, enflasyon vb. Tüm hedeflerin hiçbiri tutturulamamış. Bir de hükümetin orta vadeli programları var. Hükümet 2015 yılında 850 milyar dolar olacağını hesapladığı GSMH’yı 2018 sonunda 1.3 trilyon dolara çıkarmayı vaat etmiş. Yani 3 yılda dolar bazında yüzde 52,9’luk bir büyüme hedefliyor. Dolar kuru tahmini ise 2017 sonu için 2.44 TL. Hesabı siz yapın.

Hepsi kağıt üzerinde kalmış olan bu hedeflerin neden tutmadığının hesabını vermeden ve şeffaflıktan nasibini almadan diğer siyasi partilerin seçim vaatlerini dile dolamak sadece bizim ülkede normal karşılanır.

Neyse ki, Cumhurbaşkanı Türkiye ekonomisinin şu an geçici bir krizde olduğunu itiraf etti de, biz de Bakanların sürekli ‘kaynak nerede kaynak’ demelerinin nedenini anladık. Tabii yargının küresel sermayenin yatırımlarının önünü kestiğini söylemeyi de ihmal etmeyen Cumhurbaşkanı, “son üç senedir ekonomik olarak bir patinajın içerisindeyiz” diyerek kurtuluşun reçetesini de verdi: Başkanlık, başkanlık, başkanlık!..

Ama biz Cumhurbaşkanı’na Bakan Babacan’ın sözleriyle (umarız kendisi de bu sözlerin anlamı üzerine düşünme fırsatı bulur ) cevap verelim. Bakan Babacan Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “Hukuk devleti yoksa zenginler olur ama ülke zenginleşemez.

Demokrasi, öngörülebilirlik, şeffaflık ve hesap verilebilirlik varsa, hukuk çerçevesi sağlamsa ve yargı iyi işliyorsa ekonomi de dayanıklı olur.

Yolsuzluklarla mücadele, her gelişmiş ekonominin olmazsa olmaz bir konusudur.

Güven yoksa ekonomide canlanma meydana gelmiyor.

Güven akşamdan sabaha kazanılmıyor; çok kısa bir zamanda kaybediliyor.” diyor. Bu yeterli olmazsa AKP’nin 2015 Seçim Beyannamesi ile birlikte açıkladığı ‘Yeni Türkiye Sözleşmesi-2023’ün 67. maddesi okunabilir. To whom it may concern!

Türkiye’nin bundan sonra yoluna başkanlıkla mı yoksa parlamenter rejimle mi devam edeceği sorusunun anahtarını elinde tutan HDP ise ,yüzde 10 gibi utanç verici bir baraj ile Hazine yardımı almadan ve hedefi olduğu provokasyonlardan kendini korumak gibi çok zor koşullarda imkansızı gerçekleştirmeye çalışıyor. Buna rağmen tutarlı, çoğulcu, demokrasi vurgusu çok güçlü ve popülizme kaçmayan bir beyanname ile karşımızda.

Zaten AKP de seçim beyannamesinde “sandık ile sembolleşen seçme ve seçilme hakkı en temel vatandaşlık hakkıdır ve bu hak hiçbir surette ve hiçbir gerekçeyle sınırlandırılamaz, yok sayılamaz ve iptal edilemez” diyerek bir anlamda HDP’ye ve diğer küçük partilere yaptığı haksızlığı itiraf ediyor.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat