“Toplumdaki gerginliğin kaynağı grup toplantıları”

cemil çiçek

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Hürriyet’e konuştu. Gündemdeki birçok soruyu yanıtlayan Çiçek, toplumdaki gerilimin kaynağı olarak partilerin grup toplantılarını ve parti başkanlarını gösterdi.

İşte o röportaj:

– Sizce HDP barajı aşabilecek mi, aşamazsa TBMM açısından büyük bir kayıp olduğunu düşünür müsünüz?

“Şu anki Meclis yüzde 10 barajına rağmen seçmenin yüzde 95’ini temsil ediyor. Bir sonraki seçimde kimin ne olacağı, seçime katılım oranına bağlı. HDP’ye ilgi biraz da şuna benziyor; Hazreti Ali sevgisinden değil, Hazreti Muaviye’ye düşmanlıktan dolayı bazen insanlar bir yerde olur. Galiba Ak Parti’nin iktidar olmasını arzu etmeyen bir kısım çevrelerin şöyle bir hesabına dayanıyor; HDP barajı aşarsa büyük ölçüde AK Parti’den oy alacak, AK Parti’nin milletvekili sayısı düşecek, böylece başkanlık sistemi de engellenir. Oysa vatandaş kimi seçerse herkesin kabul etmesi lazım. HDP de bir partidir, seçime giriyor.

– Meclis Başkanı gözüyle ‘HDP’siz bir parlamento eksik bir parlamento olur’ der misiniz?

Vatandaş bunları değerlendirir, ben vatandaşa güveniyorum. Ben şimdi bir parti lehine ya da aleyhine konuşmayı doğru bulmam. Ama vatandaşımız Meclis’te en yüksek temsilin olması yönünde 2011’de önemli bir irade koydu; yüzde 95 temsil. Bu da parlamentonun yaptığı işlerin meşruiyeti açısından önemli bir fırsat. Şunu kabul edelim, ondan sonrası kolay; kurallara uymak kaydıyla her siyasi görüş siyaset yapabilir, Meclis’e girebilir. Partilere düşen de vatandaşın bu beklentisinin hilafına demokrasiyi kullanmamalarıdır.

– Partilerin Meclis’teki grup toplantılarına dışarıdan getirilen kalabalıkları uzun zamandır eleştiriyorsunuz. Sözlü, yazılı uyarılarınız oldu ama sonuç değişmedi. Bu ısrar Meclis’in atmosferini nasıl etkiliyor sizce?

Bugün herkesin kabul ettiği bir şey var ki; toplumda ciddi bir gerginlik var. Bu gerginliğin önemli platformlarından biri salı günleri yapılan grup toplantılarıdır. Bu bir rezalettir. Yazdım, söyledim, herkesle konuştum. Benim çevik kuvvetim yok, kapının önüne dikemem. Parlamento içinde fiziki güç kullanılmaz, bu parlamento kavramıyla bağdaşmaz. Tatlı dille, nezaket içinde bunları yapmamalarını söylersiniz. Buna rağmen her salı adeta kâbus yaşadığımız gün. Daracık bir mekânda 15-20 bin kişi. Hepsi de kendi grup yönetmeliklerine açıkça aykırı. Kuralı koyan kurala kendisi uymuyor.

– Sorumluluk kimde?

Burada da en büyük sorumluluk parti başkanlarına ait. Anayasa’ya da iç tüzüğe de göre, grup toplantısı sadece milletvekillerinin katıldığı toplantıdır. Eski milletvekilleri bile grup toplantılarına giremiyor. Bu salatalık, bu domates grup toplantısına nasıl giriyor? Ayrancı pazarı gibi. Genel başkanlara hediye sunacağız diye Kastamonu’nun sarımsağından Antalya’nın narenciyesine, Polatlı’nın soğanına hepsi geliyor. Meclis hale dönüyor. Milletvekili oturacak yer bulamıyor. Balkonlarda da korolar. Bindirilmiş kıtalar sebebiyle milletvekillerine yer kalmıyor. 300-500 kişilik salonda 10 bin, 20 bin kişi. Ve o balkonlardakilerin o sloganlarına nasıl müsaade ediliyor?

– Kendi partinizi de bu konuda ayrıca uyardınız mı?

Ben hepsiyle konuştum. Hepsi ‘Haklısınız’ diyor. Ama sonuç yok. Zaten üzücü olan da bu. Meclis siyasi parti faaliyeti yeri değil, yasama faaliyeti yeri. Çoklu katılımlı basın toplantılarına döndü grup toplantıları. Buralarda en üst düzeyde şarj edilmiş olan milletvekilleri o psikolojiyle yarım saat sonra genel kurula giriyor. Ondan sonra karşılıklı ‘yuh’lar. E bu ortamda sükûnet mümkün değil. ‘Yuh’ çekiliyor, birisinin de demesi lazım ki ‘Ayıptır, burası Meclis’tir. Bakıyorum herkes memnun bu işlerden. Böyle bir parlamento içerideki ilişkiler kadar toplumsal barışa da çok olumsuz etkiler yaptı, yapmaya da devam eder böyle giderse. Herkesin 8 Haziran sabahı bir özeleştiri yapması lazım. Bu grup toplantıları ciddi bir felakettir. Şu an yaşadığımız gerginliklerin merkezinde de bu grup toplantılarında yapılan konuşmalar var. Önümüzdeki dönem böyle olmamalı. Ama iyimser değilim bu yönde.

– Şöyle bir imajınız var; devletin kendisi ve devletin itibarı, sizin için siyasi meselelerin ve yeri geldiğinde de mensubu olduğunuz siyasi partilerin üzerinde.

Evet, önemli. Dün de önemli oldu, bugün de önemli. Bunu belli çevreler söyler, söylemelerinin arkasında belli bir kasıt da vardır. Ben Anadolu insanıyım. Benim neslim, benden önceleri, benden biraz sonraları ‘Allah devlete ve millete zeval vermesin’ diye dua eder. Devlet vurgusu bizde çok önemli. ‘Ya devlet başa, ya kuzgun leşe’ diye atasözlerimiz var. Devletin zayıf düştüğü noktalarda Suriye’de, Irak’ta yaşanan kaosu hep beraber görüyoruz. Devlet vurgusu yapanları kategorik olarak bir yere koymak yerine devletin tasarruflarında haksızlık, hukuksuzluk varsa onu düzeltmek lazım. Yoksa devleti suçlamanın bir manası yok. Devlet adına görev yapan ister siyasetçi ister bürokrat bunlar yanlış yapıyorsa, bunları düzeltmek için çaba sarf etmemiz lazım.
 

– 2008’de AK Parti kapatma davası öncesinde bir gazetenin manşetinde AK Partili bakanlık da yapmış üst düzey bir yöneticinin ‘Laiklik hassasiyetleri var. Bizim de yanlışlarımız oldu. Güven arttırıcı adımlar atılmalı’ şeklinde sözleri vardı. O bakanın siz olduğunuz konuşuldu hep.

O dava hukuka uygun açılmamıştı, delili de yoktu. Yetmişin üzerinde asılsız konu delilmiş gibi dosyaya konulmuştu. Benim orada söylediğim şey şu… Cümlenin başına da bakın.

– O bakan sizdiniz yani…

Tabii tabii. Ben gizlemedim zaten, o (Fikret Bila) öyle yazdı. Şunu söyledim; ‘AK Parti’nin varlığından rahatsız olanlar, yokluğundaki problemleri iyi düşünsünler. Elbette ki partilerin yaptıkları bir takım yanlışları olabilir. Benim yanlışım olabilir, partilerin yanlışı olabilir. Ama bu yanlışlardan dolayı parti kapatırsanız bu demokratik açıdan da başka açıdan da doğru olmuyor’. AİHM bugün bir tek noktada parti kapatmaya imkân veriyor; parti cebir ve şiddeti yöntem kabul ediyorsa. Ben 25 Mart 2007’de demişim ki; bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket yargının siyasallaşmasıdır. Anlayan anlasın. Bugün bu durumun büyük sıkıntılarını çekiyoruz.
 

– AK Parti’nin Cemaat’in faaliyetlerine göz yummasını sebebi dindarlık ve muhafazakârlık ortak paydası mıydı? AK Parti’nin kadrolara insan seçerken dikkate aldığı tek kriter dindarlıktı eleştirisini kabul eder misiniz?

Tabiatıyla her eleştirinin kabul edilebilecek yanları vardır. Ama bu eleştiriyi yapanlar ne kadar masum, onu da görmek lazım. Sadece tek taraflı bakılırsa bu manşet olur, hükümeti suçlama aracı olarak kullanılır. Ben böyle bir suçlamaya alet olmam. Hangi işadamlarının Amerika’ya gittiğini, hangi basın mensuplarının gittiğini herkes biliyor. İşi birilerine yıkarak bu problemi çözemeyiz. Eğer bu konuda masum birini arıyorsanız, en masum insan benim.

– Siz hiç gitmediniz mi Pensilvanya’ya?

Ben Amerika’ya gitmedim ama görüştüm. Ben siyasetçiyim herkesle görüşürüm.

– Fethullah Gülen’in kendisiyle görüştünüz…

Tabii. Birebir olarak değil ama zaman zaman faaliyetlerine gittik. Gidiyoruz. Biz siyasetçiyiz, gideriz. Ama benim kendime göre bir ilkem var; aklımı ve vicdanımı kimseye ipotek vermem. Herkesle görüşürüm ama doğruya doğru, eğriye eğri demeye çalışırım. Bunda bazen isabet ederim, bazen yanlış da yapabilirim. Bugün şimdi hükümete karşılar diye orayla irtibat kurmuyor mu? Birileri dün tu kaka dediklerine bugün arka çıkmıyor mu? Kendi üzerlerine düşeni bir kenara bırakıp sadece tek kareye yoğunlaşırlarsa gerçeği yine göz ardı etmiş oluruz. Bu oportünizmden, kuralsızlıktan Türkiye’nin kurtulması lazım.
 

– 8 Haziran’da Cemil Çiçek’i nerede göreceğiz?

Evvela benim bir partim var ve bu partiyi önemsiyorum. Başarısı için de bir gayret gerektiğinde veririz, bu bizim ahlaki sorumluluğumuzdur. Ama belli görevlerden sonra yapacağınız işler o kadar sınırlı ki. Çok fazla yapabileceğiniz bir şey de kalmıyor. Kalan alanda ne yapabileceksek onu yaparız. Zaten belli bir yaşa da geldik. Bana ‘Siyasette nasıl uzun kaldın’ derler. Eğer siyasette uzun kalmak istiyorlarsa yaşadığı günü son gün, seçildiği dönemi son dönem, yaptığı görevi de son görev kabul etmeliler. Ben siyasete ilk başladığımda hırsım önde, aklım arkadaydı. Sonradan rahmetli Özal’la düşüp kalktıktan sonra aklımı öne, hırsımı arkaya almaya çalıştım.”

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat