Suriye’li çocuklar ne olacak?

suriye-cocuk

Onlar artık her yerde.

Her şehirde, her parkta, her kavşakta ve her caminin önünde.

Hayata tutunmaya çalışıyorlar.

Suriyelilerden bahsediyorum. İlk geldiklerinde onları kampta ziyaret etmiştim. Birkaç günlük yiyecek ve taşıyabilecekleri kadar eşyaları ile gelmişlerdi. Kısa sürede ülkelerine döneceklerini umuyorlardı.

Yaşlı bir teyze “evladım, bir haftaya kadar dönemeyiz?” diye sormuştu. “İnşallah” diye cevap verdim ama doğrusu emin değildim.

Dönüp “Ayrılırken buzdolabının fişini çekmedim. Dahası hayvanlarımız ve bahçemiz bizi bekliyor” diye devam etti.

O zaman hepimiz gelecekle ilgili umutluyduk. “Bu iş çok sürmez” diye düşünüyorduk. Yetkililerimiz de benzer şeyle söylüyordu. Gelecek Cuma’yı Şam’daki ünlü Emevî Camiinde kılmadan bahsedenler bile vardı.

Ama olmadı. Onlar hala burada. Bizimle yaşamaya çalışıyorlar. Kampa sığmayanlar başka şehre göç etti. Bazılarını ise “ucuz istihdam” umuduyla biz kapmalardan ve baştan çıkardık.

Kimisi insan tacirlerinin eline düştü.

Beni en çok üzen ve düşündüren ise her gün trafik ışıklarının dibinde bekleyenler…  Etrafa umutla bakan çocuklar.

Türkiye’de doğan çocuklar bugün 4 yaşında. O gün 4-5 yaşında olanlar ise 10-11 yaşlarında.

Biz bir-iki dakika süren trafik ışığına sabırsızlanırken, onlar sabırla meçhul bir geleceği bekliyorlar. Gözlerindeki donukluğa, kirlenmiş yüzlerindeki ifadeye bakınca umutlu oldukları söylenemez.

Kavşaklarda mendil satarak, arabanızın camını silerek hayata tutunmaya çalışıyorlar.

Belki de onların durumunu kanıksadığımızı düşünüyorlar. Belki de bize kızıyorlar. Sıcak evlerimizde ve arabalarımızda onlara yeterince destek olmadığımızı da düşünüyorlar mı acaba?

Peki, bu çocuklara daha ne kadar burada kalacaklar? Ergenliği geride bırakmaya başladıklarında hala dilenecekler mi? Bıkmanda, usanmadan, yorulmadan hala mendil mi satacaklar? Yoksa başka yol ve yöntemler mi keşfedecekler? Eğitimlerini ve geleceklerini düşünmediğimiz bu gençler çeteleşirse ne olur?

Savaşta babasını kaybeden çocuklar yeni keşfettikleri “babaların” ya da radikal grupların emrine girerse ne yapacağız?

Bunu anlamak aslında zor değil.

Pakistan’a gittiğimde Afgan mültecilerini incelemeye ve anlamaya çalıştım. İslamabat’a yaklaşık iki saat mesafede olan mülteci kampını ziyaret ettim. Gördüğüm  manzara hoş değildi. İçim burkuldu.

1979 yılanda ülkelerini terk ettiklerinde liseyi yeni bitirmiştim.

Aktif olarak yardım kampanyalarına katılmıştım. Ruslar gidince, onlarında evlerine ve yurtlarına geri gittiklerini düşünüyordum.

Yanılmışım.

Afganlıların büyük ekseriyetinin hala Pakistan’da yaşamaya devam ettiklerini hayretle gördüm.

O zaman Pakistan’da doğanlar şimdi 36 yaşında. Çocuk işken gelenler ise daha da büyük. Bunların hiçbirisi geri gitmemişler. Pakistan’ı memleketleri olarak görümüşler.

Pakistanlı yetkiler de bunlar gider diye eğitimlerini ihmal etmiş. Geleceklerini iyi planlamamış.

Şimdi bunu bedelini pek pahalı ödüyor.

Elbette her şeye rağmen başarılı olan; toplumun yüz akları var. Ancak burada doğmuş bu gençlerin bir kısmı Pakistan’daki radikal ve terörist gruplara katılmış.

İçerisinde bulundukları durumdan Batı’yı ve onun işbirlikçisi olarak gördükleri Pakistan yönetimini sorumlu tutuyorlar. Öfkelerini, düş kırıklılarını ve intikamlarını şiddete başvurarak hafifletmeye çalışıyorlar.

İşte uykularımızı kaçırması gereken bu. Pakistan örneğinden öğreneceğimiz çok şey var.

Eğitimlerini ve geleceklerini ihmal ettiğimiz Suriyeli her bir çocuk geleceğin teröristi olabilir. Şimdi mendil satmak veya yardım için bize uzanan eller, bize silah doğrultabilir.

Sadece ısınmak için girebildikleri; fark edildiklerinde kapı dışarı edildikleri görkemli AVM’leri sevdiklerini mi sanıyorsunuz?

Jessica Stern dini motifli terör konusunda uzaman. Harvard Üniversitesinde öğretim üyesi. Terör konusunda katıldığımız bir toplantıda uzun uzun konuşma imkânım oldu. Bana kitabını uzattı. Başlığı ilginç: “Tanrı Adına Terör: Dindar Militanlar Niçin Öldürür”.

Dikkat edilirse medyada birçoklarının düştüğü hataya düşmüyor Stern. Çalışmasının özgünlüğü de burada zaten. “Niçin Allah adına öldürüyorlar? Diye soruyor. Yargılamadan, suçlamadan anlamaya çalışıyor.

Bununla demek istediği ise, Yahudi, Hristiyan, Müslüman veya başka dine mensup olup teröre bulaşmış kişilerin aslında başka sorunlarının olunduğu. Yani Allah adına öldürmek işin bahanesi. Asıl sorun başka.

Stern hapishanede cezalrını çekmekte olan Yahudi, Hristiyan ve Müslüman teröristlerle görüşmüş. Uzun mülakatlar yapmış. Onları yargılamadan  anlamaya çalışmış.

Ulaştığı sonuç onu bile şaşırtmış.

İnançları ve dinleri farklı da olsa bu kişilerin benzer sebeplerle terör eylemlerini gerçekleştirdiğini tespit etmiş.

Bunları beş temel kategoriye ayırmış:

Yabancılaşma. İçeresinde yaşadıkları toplumdan dışlanmışlık hissine kapılmaları.

Aşağılanmışlık: Otoriter devlet [aile, birey, toplum] tarafından ikinci sınıf muamelesi görme.

Demografik baskı: Göç ve zorunlu nüfus hareketleri ile ülkelerinden ve yuvalarında kopmuş olma.

Haksızlık duygusu: İçerisinde bulundukları durumun kendi tercihi ve suçları olmadığı; başkalarının aldıkları haksız ve hukuksuz kararlar sonucu bu duruma düştükleri fikri.

Bağımsızlık, özerklik ve benzeri taleplerle ortaya çıkan toprak kavgası. Sonuncusu tahmin edeceğiniz gibi, başta Filistin sorunu olmak üzere ülkesi için “özgürlük mücadelesi” verdiğini söyleyen terör hareketlerinin ana sebebi.

Trafik ışıklarında, kavşaklarda, Camii önlerinde veya parkta size mendil satmak isteyen veya dilenen birini gördüğümüzde bir kez daha düşünmek zorundayız.

Yarının teröristini yetiştirmek istemiyorsak, hiçbir gelecekleri olmayan Suriyeli çocukların geleceğini düşünmek zorundayız.

Onların geleceğinin bizim geleceğimiz olacağını unutmadan.

Bu çocukların büyük ekseriyeti yarın dönmeyecek. Suriye onalar için hiçbir şey ifade etmeyebilir. Ama içerisinde yaşadıkları; özlemle ve kim bilir nefretle izledikleri bu toplum onların geleceği.

En temel insan hakkı olan eğitimle işe başlayabiliriz. Hiç kimse Suriyelilere nasıl iyi eğitim verildiği ile kendisini kandırmasın.

Trafik ışıklarında gözlerime bakan çocuğun gözünde bize söylenen yalanlar kadar, geleceği de görmek mümkün.

Hem de başkentin göbeğinde. Kamplara da gitmeye gerek yok.

Onlar her yerde. Onlara yardımcı olmak; daha iyi bir gelecek hazırlamak zorundayız. Hem onlar, hem kendimiz için.

 

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat