İŞİD’e neden katılıyorlar?

işidd

 

İngiltere, Fransa, Almanya gibi bir ülkede doğmuş, büyümüş ve eğitim almış pırıl-pırıl gençler IŞİD’a  neden katılır?

Herkes bu soruyu kendine soruyor ve sormalı.

Sorun hepimizi ilgilendiriyor.

Son olarak İngiliz vatandaşı Müslüman üç genç kızın IŞID’a katılmak için Suriye’ye gelmesi tüm dünyanın gündeminde.

Farklı cevaplar üzerinde dikkatle düşünmeli ve tartışmalıyız. Bu soruya doğru cevaplar bulmadıkça hiç kimse yarınından emin olamaz.

Akıl alır gibi değil!

Paris, Berlin ve Londra’dan kalk, ancak filmlerde, sosyal medya ve haberlerde gördüğün Orta Doğu çöllerinde sonu meçhul bir savaşa katıl.

Dünyevileşmenin cazibesi ile mütedeyyin birçok anne-baba çocuğunu sabah namazına kaldırmakta zorlanırken IŞİD bu gençleri kapitalizmin kalbinden; dünyevileşmenin cazibesinden nasıl çekip alıyor?

Her gün Batıya iltica etmek isteyen insanların dram ve trajedilerine tanık oluyoruz.

Kuzey Afrika, Güney Asya ve Orta Doğu’dan insanlar çoluk-çocuk demeden; üstelik varını-yoğunu insan tacirlerine kaptırıp, herşeyi göze alarak Batıya göç ediyor.

Şanslı olanlar bir mülteci kampında, olmayanlar ise Ege veya Akdeniz’in serin sularında hayat veda ediyor. Bir mezarları bile olmadan.

Ancak karşımızda farklı ve ilginç bir göç daha var.

Blucinleri, marka spor ayakkabıları ve son model akıllı telefonları ile Batının başkentlerinden Orta Doğuya hicret edenler?

Bunlar daha iyi bir yaşam; rahat, huzur ve gelecek için gitmiyorlar.

Savaşmak; ölmek veya öldürmek için gidiyorlar.

Kısa süre sonra Batı’da yaşayan aileleri, dostları ve arkadaşları bile birer ölüm makinesine dönüşen bu gençleri tanımakta güçlük çekiyor.

Batıyı ve her tür konforunu terekeden bu gençleri nasıl anlayacağız?

Zor bir soru doğrusu. Öncelikle cevaplamamız gereken soru ise:

Demokrasinin beşiği ve dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisi olana İngiltere’de doğmuş, büyümüş, okula gitmiş üç genç kızı ve gençleri Orta Doğuya çeken nedir?

İngilizlerin efsanevi casusu Lawrence’ın maceraları olabilir mi? Ya da yen çekilen Çöl Kraliçesi filminin etkisi?

“Nasıl olsa bir gün bizim de filmimiz çekilir; meşhur oluruz” mu diyorlar.

Düşünmeğe değer.

Balkanları da dâhil edersek Avrupa’da toplamda 25 milyon kadar Müslüman yaşıyor.

Sorun bu Müslümanların kimlik sorunu olmasın?

Sabahleyin Berlin’deki veya Londra’daki okuluna giden Ali veya Meryem’in kimlik sorunu?

Ben kimim?

Alman?

Fransız?

İngiliz?

Müslüman?

Yoksa insan mı?

Birbirimizi “insan” olarak görüp kabul etmek; sevmek ve sevilmekten hala çok uzağız. Biz bile Kürt kardeşlerimizi “Kürt kimlikleri” ile kabul edip kucaklamayı hâlâ başaramadık.

Ortak bir barış dili oluşturmaya ve birlikte yaşamanın formülünü “birlikte” inşa etmeye çalışıyoruz

Yıllarca kimliğini sorgulayanı baskı, şiddet ve ötekileştirme ile yok saydık. Saymakla yetinmedik her tür maddî-manevî işkenceye maruz bıraktık.

Onlar da dağı keşfettiler ve dağa çıktılar. Dağların özgürlük sesi onlara cazip geldi.

Üniversitesini, okulunu, sıcak yuvasını bırakıp bu sese kulak verenlerle; Avrupa’nın tüm dünyevi zevklerini bırakıp çölün ve IŞİD’ın çağrısına cevap verenler benzeşmiyor mu?

Bu ve benzeri sorunları ve sebeplerini anlamak için farklı ve yaratıcı düşünme yöntemlerine ihtiyacımız var.

Einstein’ın dediği gibi “bir sorunu üreten mantıkla aynı sorunu çözemeyiz”.

Batının gelişmiş demokrasileri bu soruna acil çözüm bulamadıkları takdirde, kendi vatandaşları olan Müslümanlar hem kendileri, hem de dünya için tehdit olmaya devam edecekler.

Bunun için bazılarının sandığı gibi sorun İslam’ın sorunu olmaktan çok Batılı demokrasilerin Müslüman vatandaşlarını entegre edip-edememe sorunudur.

Müslüman veya diğer etnik kökenli gençleri topluma entegre etmek için fonlar ve ciddi programlar oluşturup oluşturmamayla ilgilidir.

Batı Almaya, Doğu Almanya ile birleşince, aynı kökten gelmelerine rağmen Doğu Almanya’dan gelenler için ciddi fonlar ayırdı ve entegrasyon programları uyguladı. Başarılı oldu da.

Aynısı veya benzeri sosyal projeler Müslüman gençler için yapılamaz mı?

Bundan dolayı devlet ve aileler ciddi bir sorgulama yapmalı.

Nerede hata yaptık?

Devlet ve eğitimciler kendi okullarında eğitim görmüş ve kendi vatandaşları olan bu gençlerin nasıl bu kadar acımasız teröristlere dönüşebildiğini sorgulamalıdır.

Aileler de çocuklarının nasıl bir ölüm makinesine dönüşebildiğini düşünmelidir.

Buna din eğitimi verenleri; Avrupa ve Amerika’daki Cami ve Mescit imamları da dâhil edilmelidir.

Nasıl bir din öğrettik? Diye sormalı dini liderler.

Doğru sorular sormadıkça, doğru cevaplar bulamayız.

İğneyi kendimize batırarak sorgulamaya başlayabiliriz.

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat