Türkiye, Musul için gönülsüz mü, sessiz mi?

musul analizi

Sercan ZORBOZAN

2015’in yaz ayları son yılların en sıcak mevsimi olacak dersek herhalde eksik bir tanım yapmış olmayız. ABD‘nin öncülüğündeki koalisyon, Musul kentinin kontrolünü elinde tutan IŞİD‘e karşı büyük bir kara harekatı planlıyor. Harekata, ABD ve Irak Merkezi Yönetimi dışında birçok ülke ve askeri grup, dolaylı olarak destek verecek.

Türkiye de bu ülkelerden biri.

Musul, Türkiye için bugünün meselesi değil. Dünün ve yarının meselesi. Dolayısıyla günlük gelişmelere göre değerlendirilemez.

İkinci Abdülhamid, 1890 yılında çıkardığı bir irade-i seniyye ile Musul bölgesini, “Padişah hazinesi” ilan etmişti. Bunun nedeni, Alman ve İngiliz arkeologların yaptıkları araştırmaların sonuçlarıydı: Musul ve çevresi adeta bir petrol deniziydi.

Lozan Görüşmeleri‘nde de konu gündeme geldi fakat üzerinde uzlaşma sağlanamadı. 1926 yılındaki Ankara Antlaşması ile Musul, Türkiye’den koparıldı. Irak’ın petrol gelirlerinden verilen pay karşılığında bölge üzerindeki hak iddiasından “kağıt üzerinde” vazgeçildi.

Konunun arka planına baktığımızda ise, Türkiye’nin Musul-Kerkük hattındaki stratejisini hiçbir zaman terk etmediğini, aksine, geliştirerek nüfuz alanını daha etkin kullanmak istediğini görebiliriz. Bundan on yıl öncesine kadar, “aşiret liderleri” statüsünde değerlendirilen Mesut Barzani ve Celal Talabani ikilisiyle bugün, “Bölgesel Yönetim Lideri” ve “Irak Cumhurbaşkanı” olarak ilişkiler geliştirilmesi, Kuzey Irak Kürtlerinin muhatap kabul edilmesi, Kuzey Irak şehirlerinin baştan başa Türkiyeli firmalar tarafından imar edilmesi, Musul’a asla kayıtsız kalınamayacağının basit göstergeleridir. Musul’a yönelik izlenen yol haritası, isim değişikliklerini bir kenara bırakırsak, on yıllardır, “Var olma” anlayışı üzerine bina edilen bir devlet politikasıdır.

Bu yüzden IŞİD’i hedef alacak bir Musul operasyonuna, Türkiye’nin dahil olmaması düşünülemez. Gazetelerde detayları tartışılan, “Türkiye’nin on maddelik Musul planı” ( http://www.ankarareview.com/istihbarat-lojistik-turkiyenin-10-maddelik-musul-plani/ ) şimdilik sadece lojistik ve istihbarat desteğini kapsıyor. Planın detaylarına bakacak olursak kesin bir dille şunu söyleyebiliriz: Türkiye, IŞİD ile mümkün olan en alt düzeyde sıcak-soğuk temas kurmak istiyor. Peşmergeye  eğitim verilmesi, sıcak istihbarat desteği, eğit-donat programı vb. konular, Türkiye’nin zaten yıllardır üzerinde çalıştığı, Musul’un işgalinden önce de ilerlettiği projeler.

Özetlersek, yeni bir vizyon öngörülmüyor.

Peki neden?

Suriye iç savaşının ardından bölgede başlayan çatışma, her ülkenin uzantıları aracılığıyla dahil olduğu bir vekalet savaşına dönüştü. Bu vekalet savaşında İran-Rusya (Hizbullah-Suriye ordusu) ve ABD-Türkiye (Özgür Suriye Ordusu, İslami referanslı silahlı gruplar)  açıktan yer alıyorlar. IŞİD, amiyâne tabirle, “tombaladan son anda çıkan” bir yapılanma. İlk başlarda uyguladıkları vahşi yöntemlerle insanların algılarıyla oynadılar ve büyük oranda başarılı oldular. Türkiye, her zaman olduğu gibi IŞİD’i tel’in ve terör örgütü ilan etti. Ancak Kuzey Suriye’de PKK’nın uzantısı olan YPG-PYD‘nin kantonlar kuracak ölçüde özerkleşmesi, rüzgarı tersine çevirdi.

Cizire, Afrin ve Kobane kantonlarının ilanı, Türkiye’yi şu soruyu sormaya yöneltti:

“Şimdi ne yapacağız?”

Çünkü Ortadoğu coğrafyasındaki her çatışma hali, Kürtlerin bağımsızlığı için bir adım daha teşkil ediyor. Bazen çok kanlı da olsa…

Türkiye’nin izlediği devlet politikası, Kobane’de YPG’ye saldıran, Musul da ise yönetimi tamamen ele geçiren IŞİD’e karşı, “pasif kalma” şeklinde gelişti. Her ne kadar Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile iyi ilişkiler içinde olunsa da, yarın bir gün, durumların aleyhte gelişmesi ihtimaline karşılık, Musul ve Suriye üzerindeki nüfuz alanı korunmak zorunda.. IŞİD, profesyonel bir infazcı gibi Kuzey Irak ve Suriye de önüne gelen her türlü güç erkini ezip geçerken, Türkiye de, devlet çıkarları için tehdit teşkil eden potansiyel rakiplerinin yok edilmesinden, ya da en azından etkisizleştirilmesinden ötürü sessiz kalmayı tercih etti.

Türkiye, YPG-PYD ve Kuzey Irak yönetimine karşı IŞİD’i destekledi mi?  Bu soruya hemen, “Evet” cevabını vermek mümkün değil. Zaten devletler, stratejik olarak kullanmak istedikleri örgütlere âşikarâne destek sunmazlar. Bazen, “sessiz kalmak” binlerce füze göndermekten daha etkilidir.

Musul bugün Türkiye için her zamankinden daha önemli bir konumda. Geçmiş yıllarda ne zaman Musul ile ilgili bir adım atılmaya çalışılsa, ya isyanlar patladı (Şeyh Said-Nesturi isyanları) ya da konuyla yakından ilgilenen kişiler siyaseten “erken emekli” olmak zorunda kaldılar.

Şimdi durum tam tersi:

Kuzey Suriye de ve Kuzey Irak da bir canavar dolaşıyor ve her ülkenin yaptığı gibi Türkiye de bu krizi kendi lehine, fırsata çevirmeye çalışıyor.

O yüzden Musul harekatına aktif bir katılım beklemek, politik gerçekçiliğe aykırı olabilir.

 

Ankara En İyi Avukat MCT Hukuk, Avukat Mesut Can TARIM, Ankara, Balgat